Che, Baykam ve 11 Eylül...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Che Guevara, Granda yatıyla Küba Devrimi’ne doğru yola çıkmadan önce ailesine yazdığı son mektubun son satırında tanıdık bir isimle karşılaşırız: “Geleceğim Küba Devrimi’yle bağlantılı. Onunla beraber ya galip geleceğim ya da öleceğim. Öngörmediğim bir nedenden dolayı daha fazla yaşayamazsam, eğer kader beni yenilgiye taşırsa, her ne kadar yerinde olmasam da, içten olan bu satırları bir veda olarak kabul et. Hayatım boyunca doğrularımı hatalarla ve denemelerle aradım, doğru yolda ve beni kurtaracak kızımla ilerlerken bu döngüyü kapattım. Şu andan itibaren ölümümü bir sıkıntı olarak düşünmüyorum sadece, Türk şair Hikmet gibi, mezarıma sadece bitmemiş bir şarkının üzüntüsünü götüreceğim.”

Kızılderili liderin şarkısı yarım kalmaz, tam aksi, Küba Devrimi’nden sonra büyük bir koro tarafından söylenmeye başlanır. Bolivya’da susturulur, özgürlük şarkıları söyleyen koca yürek. Canlı olarak yakalanan Che’yi kimin öldüreceği askerler arasında yapılan bir kura sonucu saptanır. Mario Teran’dır, Che’nin şu son sözlerini duyacak olan katilin adı: “Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın.”

Che’nin cesedi bir helikopterin iniş takımlarına bağlanır ve özgürlükleri uğruna canını verdiği Bolivyalı yerlilerin üstünden Vallegrande’ye götürülür. Cesedi buradaki bir hastanede küvete konarak basına gösterilir. Bir doktor tarafından elleri kesilen Che’nin bedeni bilinmeyen bir yere gömülür…

Yerlilerin laneti...

Efsanenin sona erdiğini ilan etmek için Che’nin cesedinin bağlanarak sergilendiği helikopter, iki milyar dolarlık gaz ve bir milyar dolarlık petrolün karşılığı olarak Gulf Petrol tarafından, Bolivya Başkanı Barrientos’a verilmiştir.

Tarihin gördüğü en zalim, en hırsız devlet başkanlarından biri olan Barrientos bu helikopterle Bolivya’yı dolaşıp halka para saçmıştır. Diktatörün gökyüzünden yağdırdığı sadece para değildir. Helikopterden halka binlerce futbol topu da dağıtılır. Propaganda gezilerinden birinde helikopter yine başkanın halka para dağıtması için alçalır. Yükselecekken tellere takılan helikopterin dengesi bozulur ve kayalara çarparak infilak eder. Böylelikle, helikopteri her görüşlerinde akıllarına Che’nin cansız bedeninin yaptığı son yolculuk gelen yerlilerin laneti tutar ve paralarıyla beraber yanan Barrientos’un zulmü tedavülden kalkar.

Ressam Bedri Baykam Küba’da yaptığı çalışma sırasında bulur, Che’nin Nâzım Hikmet’in dizesiyle bitirdiği mektubu. Baykam’ın ‘Kemik’ adlı romanındaki bir sahne, New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin ikiz kulelerinin iki uçağın çarpması sonucu yıkılmasından çok önce yazılmıştır. O bölümü okuyalım: “Selim ağzına giren ve eriyen kar tanelerini dilinde ve dudaklarında hissederek yürürken, solundaki televizyon, 3-D ve multivizyonların serili olduğu vitrinlerindeki görüntülerden biri birden gözüne takıldı. Dev bir Jumbo 797, New York Midtown’daki dev PAN/AM binasına göbekten giriyor, orada anında patlayıp dağılırken o ‘büyük elma’nın simgelerinden olan dev binayı da resmen göbeğinden ikiye bölüyordu.”

New York’un her yerinde “911” yazmaktadır. Bu, acil durumlarda yardım istemek amacıyla aranılması gereken telefon numarasıdır. Ne gariptir ki, ikiz kulelere uçaklarla yapılan saldırının tarihi 11 Eylül’dür. Yani, 9. ayın 11. günü!.. Amerika’da tarih yazılırken öncelik güne değil, aya verilir. Bu da demek oluyor ki, teröristler yaptıkları saldırı unutulmasın diye New York’ta her an göze gelen “911” tarihini belirlemiş olabilirler. Belki de, Amerika’nın acil durumlardaki yetersizliğiyle, ellerinden hiçbir şey gelemeyeceğiyle alay etmek için 9. ayın 11. gününü tercih etmiş olabilirler!?.

Baykam, 11 Eylül saldırısının kokusunu önceden sezdiği romanında, faciaların tarihinde çok önemli bir konunun altını çiziyor: “Yirmi dakika önce New York’ta vuku bulan ve o anda hâlâ süren bu çağdaş ‘Titanikvari’ felaket, sanki aynı anda İstanbul’da da yaşanıyordu. Tabii o anda muhakkak Paris, Londra, Sydney veya Montreal sokaklarında da aynı durumlar vardı. Dünya artık tüm keyif, arzu, hüzün ve korkularını aynı anda yaşamaya alışmıştı.”

Che’nin kemikleri

11 Eylül saldırısından sonra Bedri Baykam’ın duyarlığı gerçeğe dönüşür ve biz, masum insanların öldüğü o korkunç görüntüleri tekrar tekrar izlemek zorunda kalırız.

1997 yılında, Bolivya’nın Vallegrande kenti yakınlarındaki bir uçak pisti kazılır. Topraktan, elleri olmayan bir insan iskeleti çıkarılır. DNA testleri, üstüne yıllarca uçakların inip kalktığı kemiklerin Ernesto Che Guevara’ya ait olduğunu kanıtlar!

Dip not: “Sunay Bey Tarihi” yarın saat 20.30’da Ankara Küçük Sahne’de, 28 Ocak Çarşamba saat 21.00’de Beşiktaş Kültür Merkezi’nde. Kule Canbazı okurlarına duyurulur…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları