Anlama Özürlüyüz!

25 Eylül 2012 Salı
\n

Bir antrenörün ya da teknik direktörün, takımına katkısı yüzde on beştir. Gözümüzde çok büyütmeyelim. Onlar da kendilerini bulunmaz Hint kumaşı zannetmesinler. Bu söylemi temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp tekrar önünüze getiriyoruz. Biliyorum, futbolun içinde yetişmeyen, çantadan profesör olanlar, Olur mu öyle şeydeyip burun kıvıracaklar. Olsun. Bunu ben değil, futbolda sanayi olmuş ülkeler söylüyor. Ama nedense bir türlü bunu kavrayamıyoruz. Bu konuda özürlüyüz galiba. Hem bir şeyler düşünmüyoruz hem de hazır verilen bilgiyi öğrenmek istemiyoruz.

\n

Bir antrenörün kendisine düşen katkı payı olan yüzde15in yüzde15ini kullansa da yeterlidir. Geriye kalan yüzde içinde doğaldır ki futbolcuların ve malzemeciden tutun da başkana kadar herkes vardır. Bu bütünlük içinde antrenöre ya da teknik direktöre yapacağı icraat için tam yetki verilmesi gerekir. Ancak gerektiğinde bu yetkinin geri alınması da mümkün olmalıdır. Bu tür kararlarda duygusal davranmak insanı hataya götürür. Futbol hiçbir zaman müspet ilim değildir. Hatta ilim bile değildir. 2 kere 2 her zaman 4 etmeyebilir. Sonuçlarda, deplasmanda veya kendi sahasında oynamasının dışında, şans, moral ve oyun esnasındaki rastlantılar büyük önem taşır.

\n

Söylentiler çeşitli. Bunların arasında Aykut, kendini tek adam sanıyorsöylemi gözüme çarptı. Bunun üzerine bir değerlendirme yapmak istiyorum. Bir insan genç yaşta, kendisini yöneten yöneticilerden daha zenginse, lale devri yaşıyorsa, her gün 8 sütun manşette haberlere konu oluyorsa tabii ki kendisini büyük görecektir. Bu psikolojik bir olaydır. Sadece Aykuta özgü değil. Garipsenecek ya da bu kadar konuşulması gereken bir sürü konu varken dikkati çekilecek bir konu değil gibi geliyor bana.

\n

Daha önce de belirttiğim gibi Aykut, körler diyarında şaşı gibidir. Şu an için de başka seçenek yok gibi. Değil Aykut, takımlarını dünya şampiyonasında klasmana sokan antrenörler bile ülkemizde çınar yaprağı gibi döküldüler. Veselonovic hariç. Onun zamanında ilk defasında 85 golle, ikincisinde ise 103 golle şampiyon olundu. Bu örnek, futbolun bir ölçüye sığmadığını gösteren örneklerden biridir.

\n

Teknik direktörlük yaptığım dönemlerde önce Samsunspor, ardından Bursa Acar İdman Spor, sonra Tekel ve de en son Fenerbahçeyi çalıştırmıştım. Hepsinde de şampiyonluk yaşadım. Art arda kazanılan bu şampiyonluklarla, Türkiyede bir ilk gerçekleşmişti. Bu başarılar benim çok iyi bir teknik direktör olmamdan kaynaklanmadı. Oyuncularım iyi çalıştılar. Beni başarıya onlar götürdüler. Bu nedenle de ne o dönemde ne de bu dönemlerde, gazete sütunlarında ve televizyon ekranlarında böbürlenmedim. Aslında zaten, “Ben yaptım, ben ettimgibi başarı sözcüklerini söylemekten pek hoşlanmam. Despotik sözlerdir bunlar.

\n

Hiçbir teknik direktör, oyuncularına bir şey öğretemez. Onlar zaten takıma, bu işi öğrenmiş olarak geliyorlar. Hatta içlerinde teknik direktörden daha bilgili olanı bile vardır. Teknik direktörün görevi, futbolu bilen profesyonel oyunculardan homojen bir takım ve futbol disiplini yaratmaktır. Ona düşen en büyük görev de budur. Sonuç olarak; eleştirilerimizin konularını biraz gözden geçirmemiz gerekiyor. Seviyeyi biraz daha yükseltmeliyiz. Boşuna yıpratmayalım insanları.

\n

\n\n



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Olmaz.. Olmaz... 6 Kasım 2012

Günün Köşe Yazıları