Hüseyin Baş

Gazze Savaşının Ardından

27 Ocak 2009 Salı

İsrail’in Gazze saldırısı üçüncü haftasında Tel Aviv’in ‘tek yanlı ateşkes’ kararı almasıyla sona ermiş görünüyor. Saldırı Gazze Acil Servisi’nin geçici verilerine göre Filistin halkına faturası, 355’i çocuk, 100’ü kadın olmak üzere en az 1315 insanın ölümü, 5 bin 300’ün üstünde insanın yaralanması, milyarlarca doları bulan maddi yıkımıyla son derecede ağır. İsrail’in kayıpları ise 9’u asker, toplam 14’tür. Sadece bu bile İsrail’in Gazze’ye ne denli orantısız bir güçle saldırdığını yeterince ortaya koymaktadır. Ne var ki, çoğu gözlemcinin altını çizdiği gibi tek yanlı ateşkes kararı bölgeye nispi bir sükûnet getirmiş olsa da pamuk ipliğine bağlıdır. Yaraların sarılması, barış görüşmelerinin kaldığı yerden yeniden başlaması için gerekli sağlıklı zeminin sağlanması öncelikle uzun süreli bir ateşkesin taraflarca kabul edilmesi, Filistin’in bütünlüğünün yeniden sağlanması ve ateşkesin BM’nin oluşturacağı uluslararası bir güçle yerinde denetlenmesine bağlıdır.

Sorunun kırk yılı aşkın çözümsüzlüğünün ardında, müstevli İsrail ve onu ne olursa olsun desteklemeyi politikasının değişmezleri arasında gören Birleşik Devletler ve barış konusunda kararlılık göstermeye tam olarak bir türlü yanaşmayan Batılı ülkelerle, Arap dünyasının güçlü bir ortak duruş sergilemekte yaya kalmaları mevcut bulunmaktadır. Görünen o ki ne İsrail, ne ABD, ne AB, 1967 sınırları içinde. Doğu Kudüs başkentli, göçmen sorunu çözüme ulaştırılmış bir Filistin devletinin kurulmasından yana ağırlık koymaya, en azından bugüne kadar niyetli olmamışlardır. Barışın önündeki en büyük engellerden biriniyse herkesin bildiği gibi Tel Aviv’in, işgal altındaki Filistin topraklarına yerleşen ‘kolonların’ desteklenmesini değiştirilemez bir ulusal politika olarak benimsemesi oluşturmaktadır.

***

Peki, sorun çözümsüz müdür? Arap dünyasının her defasında Ortadoğu’yu kasıp kavuran savaşların önde gelen nedenlerinden biri olan Filistin sorununu, konuyu iç politikalarına, özellikle de siyasal dinci politikalarına alet etmekten vazgeçerek İsrail’in varlığını tanımanın yanı sıra Batılı ülkelere ekonomik, politik ve kültürel alanlarda demokratik baskı uygulayarak çözmesi pekâlâ mümkündür. Arap dünyasının bu yönde kararlılık sergilemesi, özellikle W. Bush’a kıyaslanmayacak ölçüde barışa daha yatkın görünen Obama iktidarında Birleşik Devletler’in ve AB’nin bu kez barış yönünde ağırlık koymaları olasılığında, sorunun çözüme ulaştırılma şansı ciddi bir biçimde artacaktır.

İsrail uzun yıllar boyunca güvenliğini güce başvurarak sağlamaya çalışmıştır. Çözümü hâlâ aynı yöntemde aradığına ve asla bulamadığına göre, güç kullanmanın sorunu çözmeye yetmediğini anlamış olmalıdır. İsrail’in büyük dostlarından Fransız yazarı ve düşünürü Raymond Aron’un “İsrail her zaman savaşları kazanmış, barışı kaybetmiştir” sözünü anımsatan Tunuslu yazar ve düşünür Mezri Haddad’a göre “Aron yanılmamıştır. İsrail’e onca savaşı yaşatan İzak Rabin, neredeyse barışı kazanmak üzereydi. Onu ortadan kaldırdılar, onunla birlikte sürekli barış umudunu da” demektedir (Le Monde,12.01.09). Sonrasında gelen Ariel Şaron dönemindeyse savaş koşullarının hazırlanmasının yanı sıra Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in bir türevi olan şeriatçı Hamas’ın, Filistin kurtuluş hareketini zayıflatarak Filistin’i bölüp parçalamak amacıyla Gazze’ye yerleşmesi gerçekleştirilmiş, maddi ve politik destekle de seçimleri kazanması sağlanmıştır. Ancak İsrail kısa sürede Filistin Kurtuluş Örgütü’nü bölme politikasının hata olduğunu fark edip bu kez dinci rejimi zayıflatarak ondan kurtulmanın yollarını aramaya başlamıştır.

***

Gazze saldırısı ve onu izleyen işgal hareketinin temelinde, kanımızca hemen tüm tarafların seçim, doIayısıyla da iktidar kaygıları mevcut görünmektedir. Hamas’ın Tel Aviv’in tüm misilleme uyarılarına karşın ateşkesi uzatmayacağını açıklamasının ardından roket saldırılarına yeniden başlamasının amacı, ambargonun kaldırılmasını sağlamaktı. Zira, ambargonun yarattığı yokluk ve yoksulluğun sürmesi Hamas’ın seçimleri, doIayısıyla da iktidarı kaybetmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden Gazze halkının büyük zarar göreceğine zerrece aldırmadan riski göze almıştır. Ne var ki Tel Aviv’deki Kadima iktidarının da seçim arifesinde olduğunu; iktidarda kalması için tek çıkar yolun, özellikle de Lübnan başarısızlığı ve Olmert’in yolsuzluk skandallarıyla seçimi kazanma şansının neredeyse sıfırladığının bilinciyle, sivil halka vereceği zarara aldırmadan, büyük bir güçle Gazze’ye saldırarak seçim şansını arttırmayı göze alabileceğini hesaplayamamıştır. Nitekim saldırı Kadima’nın seçim şansını arttırmıştır. Tel Aviv’in Gazze’ye saldırı kararında zaman faktörü de önemli bir yere sahiptir. Zira zaman, büyük destekçisi W. Bush yönetiminin sona ermesi ve Obama’nın başkanlık koltuğuna oturduğu 20 Ocak 2009’la sınırlıydı. Bu yüzden Olmert yönetimi elini çabuk tutmuş saldırıyı bu zaman sınırı içinde başlatmış ve sonlandırmıştır. Olayın Türkiye boyutuna gelince; AKP lideri Gazze saldırısıyla ilgili son çıkışlarıyla kendi kendine gelin güvey sanal arabuluculuk umutlarını tümüyle yitirmiştir. Dahası, bir yandan Avrupa Birliği’ne girmeyi hızlandırma gösterisi yaparken öbür yandan, başta İsrail olmak üzere Batılı müttefikleriyle ters düşme pahasına agresif bir biçimde şeriatçı Hamas’a arka çıkarak Türkiye’nin geleneksel dış politikasına, dolayısıyla da Batılı müttefikleriyle olan ilişkilere büyük zarar vermiştir. Hele hele bunun yakında yapılacak belediye seçimlerinde taraftarlarına güçlü bir dinci mesaj vermek için göze alındığı ihtimali düşünüldüğünde olay daha vahim boyutlara ulaşmaktadır.

Özetle Gazze’deki yıkımdan herkes kazançlı çıkmıştır. Tel Aviv seçim şansını arttırmıştır. Hamas ve militanları, savaş süresince arazi olarak, İsrail’in orantısız saldırısını yok denilebilecek bir kayıpla atlatmıştır. AKP iktidarı, İsrail’le sürdürdüğü içli dışlı politikaları ve Batılı ülkelerle olan ilişkilerini tehlikeye atmak pahasına Hamas’a kol kanat gererek belediye seçimleri öncesi dinci kesime güçlü bir mesaj gönderme fırsatı yakalamıştır. Saldırının tek kaybedeniyse Hamas’ın yanlış hesabının kurbanı Filistinli analar, çocuklar ve sivil halk olmuştur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tunus Nereye?.. 12 Mart 2012

Günün Köşe Yazıları