Kurtlar Vadisi: Şehitlere selâm, sezonlara devam!

29 Eylül 2015 Salı

Kurtlar Vadisi (KV) 13’üncü sezonuyla bayram öncesi karşımızdaydı. Dile kolay 2003’ten beri ülke bu diziyle yatıp kalkıyor. Maşallah diyoruz!..

Çok zaman geçti ama hatırlanacaktır, başlangıçta KV bugünkünden farklı bir “politik” rotada seyretmekteydi. 2000’lerin başları, ulusalcı komplo teorilerinin ön aldığı yıllardı ve KV’nin tematik dokusunda daha “laik” bir Türkçü- milliyetçi dinamik hissedilir durumdaydı.

Sonra keser dönüp sap dönünce politikada olduğu gibi kurmacada da hesap döndü ve “post-seküler”, “proİslamik” sulara yelken açıldı. Laik-ulusalcı komplo teorilerinin ve “ötekileştirme” itkilerinin yerinde muhafazakârİslâmcı olanların ağırlık kazanmaya başladığına şahit olduk. Özellikle politik dinbazlığın dozu Türkiye’de günbegün arttığı gibi, KV’de de bölüm be bölüm arttı.

Dizide “Biz”i temsil eden karakterler artık alabildiğine dinsellikle sarmalanmaktaydı. “Maşist” aksiyon dizimizin ne yaparsa yapsın sıfırlayamayacağı cinsellik katkısını ise “düşmanöteki” kategorisinin “dişiler”i sağlar oldu. “Yabancı” hep cinselliğe çeken bir ayartma, fitne- fesat olurken “dost”, dinselliğe açılan kapıydı. Sezonlar boyu başkahramanımız Polat Alemdar’ın (Necati Şaşmaz) üvey (daha doğrusu “manevi”) babası, ama esasen Polat’ın ekibinin tümüyle “baba”sı, Ömer Baba (Emin Olcay) oldu bu. Onunla dizinin arasına Kuran kıraati, peygamber kıssaları, evliya menkıbeleri yerleştirilerek seyirciye vurdulu-kırdılı tempoda haşince akıp giden kurguda hep bir manevi nefes alma imkânı sunuldu. Dehşetengiz kahramanlarımızın Ömer Baba huzurunda nasıl kuzuya döndüklerini ibretle izledik.

Ancak Ömer Baba alnı secdede ruhunu teslim ettikten sonra iki sezondur yeni bir manevi-ruhani rehberimiz var: Devlet nezdindeki Yeni- Osmanlıcılığı diziye taşıyan bir motif olarak karşımıza çıkarılan (“Alperenler”i çağrıştıran) “Ocaklar”ın İstanbul “Sır Kâtibi”, Ömer Baba’nın vasiyetinin taşıyıcısı ve “Hilal’i Yıldız’ıyla kavuşturacak gün”ün raportörü Süha Bey (İsmail Aydın) bu. Artık Polat’ı besleyen ruhani-manevi “gıda” o.

Dizi üzerine genel değerlendirmemiz bilinmekte: KV, hep biz battıkça çıkışta olmuştur. Irak’ta Amerikalıların Türk subayının başına çuval geçirmesinden İsrail’in Mavi Marmara saldırısına, Kandil’in “girilmez bölge” olmasından IŞİD’in vatandaşlarımızı rehin almasına kadar, ne kadar ezik hissettiğimiz olay varsa hepsinin intikamı ekranda ve beyazperdede Polat ve arkadaşları tarafından alındı. Sahada ne kadar dibe vurduysak KV aksi yönde kurgusuyla hep reytingde tavan yaptı.

Yeni sezon da kuşkusuz ona bereketli bir iklim sunacaktır. 7 Haziran seçimleri sonrası iktidardan olma korkusuyla azdırılan terör, onun sonucu ölen gencecik insanlar ve buradan çıkan acıların gündelik hayatta siyaseten istismarı malûm. Elbette bir “titreşim”, KV’den beklenirdi ve öyle de oldu. Artık bir “metal yorgunluğu”nun fazlasıyla hissedildiği dizinin yeni sezon açılışında “şehit” motifi tematik odakta yer aldı. Polat Alemdar’ın geleceğe hazırladığı genç bir ekibin tümü, yeni bir yabancı şer güç (“Tapınakçılar”ın bu sezona damga vuracağı anlaşılan taze kolu “Marcus Timi”) tarafından katledildi. Sonrasında uzun mezarlık görüntüleri ve şehit retoriği izledik.

Kurguda böyle de peki, “gerçek”te ne olmuş olabilir?.. Birkaç sezon önce dizinin bir “KV-Yeni Kuşak” konseptine yöneldiğini biliyoruz. Dile kolay, 10 yıla yakın zaman geçmiş, Polat da, arkadaşları da “kartlaşmıştı”. Diziyi gençler için alımlanır, benimsenir kılacak “körpe” yüzlere ihtiyaç duyuldu. Bu nedenle genç bir ekip daha önce Polat’ın başında olduğu derin devletin en gizli birimi KGT’ye (Kamu Güvenliği Teşkilatı) serpiştirildi. Tabii Polat da “Aksaçlı” (Derin Devlet’in tepe noktasındaki heyetin en tepedeki ismi) kategorisine yükseltildi.

Ancak belli ki olmadı, seyirci mi gençleri tutmadı, kurgu mu yeterince çok eksenli kılınamadı, yoksa gençlerin talepleri mi karşılanamadı bilemiyoruz, ama öyle anlaşılıyor ki onların hepsiyle “kontrat” feshedilmiş, böylece kurguda da telef edilmeleri cihetine gidilmiş. Bu hacimli “taze yaprak dökümü” de konjonktürle uyarlıca “şehitlik” teması üzerinden işlendi. Ekonomik gereklilikler, fanatik-fantastik becerilerle böylece buluşturulmuş olsa gerek…

Maşallah diye söze girmiştik, hayırlısı neyse o olsun diye bitirelim… mi, bilemiyorum!..

Ayrıca eklemeden de geçmemeli: Bu, fırtına gibi dindarmuhafazakâr anti-terör dizisi, teröre destekle itham edilen Aydın Doğan’ın gözbebeği Kanal D’de yayımlanıyor. “Kendi gün ve saatinde”; her perşembe 20.00’de…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları