Celal Başlangıç

Erdoğan’ın HDP sorunu

03 Ekim 2015 Cumartesi

Herkesin yüzünde bir tedirginlik vardı. Zaman zaman yükselen coşku sonra yeniden kesin yanıtı olmayan bir soruya dönüşüyordu:

Yüzde 10 barajını aşacak mıyız?

Dünyanın sonu değildi elbette, ama o süreçte bir varlık yokluk sorunuydu bu.
Tarih 21 Nisan’dı. Yer, Beşiktaş’taki Mustafa Kemal Kültür Merkezi’ydi. HDP ilk kez parti olarak gireceği 7 Haziran seçiminin bildirgesini açıklıyordu.

O gün salondaki partililerin ruh halini ancak iki sözcük tanımlayabilirdi; coşku ve tedirginlik.

Aradan tam 163 gün geçmişti ve HDP’nin dün 1 Kasım seçimleri bildirgesini açıkladığı Ankara’daki Hiltonsa Kavaklıdere Salonu’na hâkim duyguyu tanımlayan sözcükler değişmişti:

Umut ve özgüven...

Yine iki eş genel başkan Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş çıkıyordu sahneye Türkçe ve Kürtçe anonslarla. Ama o anda salonu ayağa kaldıran, coşturan müzik de Karadeniz horonuydu.

HDP’nin bu çok kimlikli, çokkültürlü yanını da Demirtaş “Partimizi tıpkı Türkiye gibi, rengârenk bir çiçek bahçesine inşa ettik” diye anlatıyordu.

Bir önceki bildirgeyle dünkü arasındaki en büyük fark, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ne yapılacağı konusuydu.

21 Nisan’da bildirgede yer alan ilgili maddeyi Yüksekdağ okumuştu:

Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılarak devletin din ve inanç alanından elini çekmesi sağlanacak.

Demirtaş da “Diyanet İşleri Başkanı’nın makam aracını ne yapacağız? Onu konuşmadık” deyince salonu güldürmüş, Yüksekdağ da bu soruya “Diyanet İşleri Başkanı’nın makam aracını cemevine bağışlayacağız” karşılığını vermişti.

Diyanet İşleri’ni kaldırma konusu HDP içinde de çok tartışılmıştı o günlerde. AKP sözcüleri tarafından da ağır biçimde eleştirilmişti HDP. Ancak dün okunan bildirgede görüldü ki, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı “kaldırmak” yerine her inancın temsil edileceği Din ve İnanç İşleri Kurulu’na “dönüştürmek” önerisi geliştirilmişti. Anlaşılan tartışmalar ve eleştiriler bu bildiride dikkate alınmıştı.

Asıl hedef farklı

Dünkü toplantıda Demirtaş’ın en çok dikkat çeken sözlerinin başında da “Yolumuzun bundan sonrasına HDP ile devam edeceğiz” demesi geliyordu.

Hele bu sözleri, “Taş üstüne kim taş koyduysa ona teşekkür ederiz” dedikten sonra kullanması elbette “Kürt siyasi hareketi içinde yeni bir tartışma” kuşkusu uyandırdı. Çok kişi “bu mesaj PKK’ye” diye düşündü ama bizce asıl adres farklıydı. Burada esas akla gelmesi gereken, şimdilik bölgeyle sınırlı tutulan Demokratik Bölgeler Partisi’ydi (DBP). DBP, daha çok ideolojik bir parti olarak yapılandırılmış ve Kürt Siyasi Hareketi’nde daha uzun vadeli ve stratejik bir örgüt olarak konumlandırılmıştı. Hâlâ bölgedeki belediye başkanları DBP üyesiydi. Bölgedeki belediyelerde oluşması muhtemel “yozlaşmayı” önleyecek güç olarak da hareketin bir bölümü DBP’ye büyük önem atfediyordu. Demirtaş’ın bu sözleri Kürt siyasi hareketinde yeni bir “yöntem” tartışmasının işareti olarak da değerlendirilebilir.

‘Seni diktatör yaptırmayacağız’

Bölgede son günlerde yaşanan şiddetli çatışmalara, sokağa çıkma yasaklarına, ölümlere özel bir vurgu yapılmadı bildirge açıklanırken. Ancak “Türkiye gibi bir kan deryası” tanımıyla yetinildi.

Bir de “Açıkça ve yüzsüzce ilan edilmiş bir savaş var karşımızda” denildi.

HDP’nin 7 Haziran seçimleri bildirgesinde “Kürt” sözcüğünün yedi defa mı, 13 defa mı geçtiği çok tartışılmıştı. Ancak dün açıklanan bildirgede özel olarak, tek başına Kürt sözcüğünün hemen hemen hiç geçmediğini söylemek, bildirge hakkında bir fikir verebilir. “Kürt” sözcüğü geçse de yanında mutlaka “Çerkes”, “Azeri”, “Ermeni” gibi diğer etnik yapıların adları da anıldı.

Gerek bildirgeye, gerekse de eş genel başkanların konuşmalarına hâkim olan

Türkiye” vurgusuydu.

Örneğin, “7 Haziran’da Türkiye’ye umudu yaydık”, “HDP gerçek bir Türkiye partisi. Bu nedenle Türkiye’nin HDP’ye ihtiyacı var” gibi...

7 Haziran seçimlerine dönük olarak çok prim yapan “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganı da 1 Kasım seçimleri için değişim göstermişti:

Seni diktatör yaptırmayacağız!

HDP’nin seçim bildirgesini dinlediğim salonda sanki yükseklerden bir yerlerden, siz deyin “üç tepe”ler, ben diyeyim “beş tepe”lerden boğuk bir ses duyar gibiydim:
Ah şu HDP olmasaydı, ne güzel başkan olacaktım. Şimdi tek başına iktidar bile zor!” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları