Uygarlaşmanın 89. Yılında Taş Çağı’na Dönerken...

05 Ekim 2015 Pazartesi

Dün, Atatürk Türkiyesi’nin uygarlaşma yılındaki çabalarının en önemli dönemeçlerinden Yurttaşlar Yasası’nın (Medeni Kanun) yürürlüğe girişinin 89’uncu yıldönümüydü.
İnsanlarımız Kurtuluş Savaşı’nda halife padişahın kulluğundan vatandaşlığa dönüşmüş, Yurttaş Yasası da bu gelişmeyi perçinlemişti.
Hanefi mezhebinin dinsel hukuk kurallarını yansıtan Mecelle yürürlükten kalkmış, uluslararası hukuk kuralları geçerli kılınmıştır.
Atatürk 1 Mart 1926’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açış konuşmasında şöyle demişti:
“Efendiler, Hükûmet, memlekette yasayı geçerli kılmak ve adaleti iyi dağıtmakla yükümlüdür. (......) Her devletin mensup olduğu toplumun uygarlaşma derecesiyle orantılı hukuki düzenlemeleri vardır.”
Bu düşüncelerle çıktığımız uygarlık yolunda 89 yıl sonra, köpürtülen yandaşlık duyguları nedeniyle vardığımız nokta Taş Çağı’dır.
Kapı yoldaşım kimi yazar arkadaşlarım doğru bir tamımla “Vandallık” diyorlar. Ben de aynı kanıdayım, ama Hürriyet gazetesine atılan taşlardan yola çıkarak “Taş Çağı” demeyi yeğledim.

***

Gazetecilik, çok partili döneme girdiğimizden bu yana genellikle tehlikeli mesleklerden biri olmuştur.
Demokrat Parti’nin (DP) son dönemiyle sıkıyönetimin ve olağanüstü hal günleriyle, iktidardan düşme korkusunun geçerli olduğu 2013 sonrası AKP iktidarı döneminde ise de “en tehlikeli meslek” sınıfına yükselmiştir(!).
DP’nin iktidardan düşme korkusunu yenmek için oluşturduğu Vatan Cephesi sürecinde ustalarımızdan Sadun Tanju dövülmüş, Orhan Birgit’e de polisin katkılarıyla “saldırma taşıma” kumpası kurulmuştur.
Daha sonra İlhami Soysal, kızdırdığı paşanın adamları tarafından kaçırıp dayaktan geçirilmiştir.
Rahmetli genel yayın yönetmenimiz Oktay Kurtböke de bir gün Cağaloğlu’ndaki gazete kapısından girerken tosuncukların saldırısına uğramış, ama anıldığı “pehlivan” tanımına uygun biçimde saldırganları kaçırtmıştır.
Öldürülen gazetecilerin çokluğu nedeniyle adlarını tek tek yazamıyor ama saygı ve özlemle anıyorum.

***

AKP döneminde “evet efendimiz, çok haklısınız” demeyen yayın organları ile gazeteciler, sürekli hedef gösterilir oldu.
Ya yargıya hedef gösterildiler, tutuklandılar, uydurma belgelerle zindana atıldılar, ya da kendilerinin kurdurduğu örgütlerin taşlı, sopalı, bombalı saldırılarına uğradılar.
Bu duruma, bugün özgür basından söz eden kimi gazetecilerin de büyük katkıları olduğunu, bir kez daha not edelim.

***

AKP döneminin son saldırılarını, Hürriyet gazetesi binasına ve yazarı Ahmet Hakan’a yönelenlerle yaşadık.
Tehditlerin ve hınç alma vandallığının kaba kuvvetle sınırlı olmadığı da bir başka gerçek.
Muhalif yayın organlarına verilecek ilanlar için işadamlarına yöneltilen tehditler de söz konusu...
Yaşananlara karşın, hâlâ daha basının özgür olduğunu, hapiste gazeteci bulunmadığını söyleyen devletlilere verilecek en somut yanıt 1 Kasım olmalıdır ve anlaşılıyor ki olacaktır da...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları