DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ Her işin başı

05 Ekim 2015 Pazartesi

Günümüzde toplumsal yapıların sağlığı düşünce özgürlüğünün varlığına birebir bağlıdır.
İnsanlık tarihinin kanıtladığı bir gerçektir ki düşüncenin anlatımının ya da ifadesinin sınırlandırıldığı ve düşünenlerin cana kasta uzanan baskılar altına alındığı toplumlarda insan aklı özgürleşemez; birey yaratıcı yeteneklerini geliştiremez; yazar ve yorumcu görüşlerini korkusuzca açıklayamaz; giderek özgür bilimsel araştırma yapılamaz. Bu nedenle düşünce özgürlüğü her işin başı sayılır.
Çok sayıda insanın yalnızca düşünceleri nedeniyle yok edilmesine tanıklık eden bu ülkenin siyasi tarihi, bir yönüyle, kişilerin düşünceleri nedeniyle çektikleri çilelerin ve öldürülmelerinin de tarihidir.
Ancak en az bunun kadar yıkıcı bir gerçek daha var; bu ülkede düşünce cinayetlerini asıl işleyenler bir türlü bulunmaz; düşünce cinayetlerinin üzeri sürekli örtülür.
Gelinen noktada, yazarı, yorumcusu, siyasetçisi, sanatçısı, öğrencisi ve bilim insanıyla, bu toplumun düşünceleriyle yaşayan, varlık nedenleri düşünceleri olan kişileri, geçmiş düşünce cinayetlerini örten örtülerin üzerinde düşünce üretmeye çalışıyor!

Son olay
Düşünceyi hapseden kalıpları kırmayı başardığını kanıtlamış olan gazeteci Ahmet Hakan Coşkun’a çok geçmiş olsun. Aslında ona yapılan saldırı yalnızca basın özgürlüğüne bir saldırı olarak algılanmamalıdır; bu gerçekte düşünce özgürlüğüne bir saldırıdır. Olay, Türkiye’de düşünce özgürlüğü alanının nasıl aşırı daraltıldığının çok somut bir göstergesidir.
Bu olay -ve tüm önceki düşünce cinayetleriyle ilgili gerçekler- açıklığa kavuşmazsa bu toplumun geleceği tek sözcükle karanlıktır. Ne değişik çevrelerden yükselen kınıyoruz sesleri ne de Ahmet Hakan’ın ve diğer gazetecilerin korkmuyoruz kararlılığı bu gerçeği değiştirir. Çünkü geleceği düşünce özgürlüğünün varlığına bağlı olan bu toplumun bireyleri farklı düşünmekten korkar; giderek gerçekleri öğrenme hakkı elinden alınan toplum korkak olur!

Duyarsızlığın bu kadarı!
Hakan olayını izleyen saatler içinde toplanan TBMM’de açılışı yapan Meclis Başkanı’nın bu konuya hiç değinmemesi; konuşmasına siyasi nedenlerle yaşamını yitiren milletvekillerini anarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da aynı davranışı sergilemesi; oturuma katılan milletvekillerinden birinin bile bu konuyu gündeme getirme duyarlılığını göstermemesi ülke demokrasisi açısından onaylanamaz bir aymazlık, tarihsel bir duyarsızlıktır ve doğrusu olayın kendisinden de ürkütücüdür.
Çünkü düşünceye saldırıların ve cinayetlerin tüm yönleriyle aydınlatılmasının bütün sorumluluğu başta iktidar olmak üzere siyasetin üzerindedir.
Siyaset, sadece saldırı ve cinayetlerin aydınlatılmasıyla da yetinemez; birincil işi düşünce özgürlüğünü tüm yönleriyle geçerli kılmak olmalıdır.
Yeni bir genel seçime gidilirken siyasi partilerin verdikleri sözlerin geçerliliği düşünce özgürlüğü konusundaki duyarlılıklarıyla ölçülmedilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları