Kardeş değil eşitiz!

07 Ekim 2015 Çarşamba

Bir 68’li olarak bütün protesto yürüyüşlerinde haykırdığımız “Yaşasın halkların kardeşliği!” sloganı, gördüklerimden, duyduklarımdan sonra bana yetersiz gelmeye başladı. Özellikle de kutsal kitaplarda yazan ilk cinayetin (Habil ve Kabil olayı) kardeşler arasında işlendiğini bilince.
Belki de bu sloganı değiştirmemiz, “Yaşasın halkların eşitliği” dememiz gerekiyor. Çünkü kardeşlik kan olgusuyla ilgili bir şey. Kardeşler birbirini kıskanabilir, birbirlerinden ölesiye nefret edebilir, hatta iktidar için birbirlerini öldürebilirler. Oysa eşitlik, hiçbir insanın inandığı dinden, konuştuğu dilden ve cinsel tercihlerinden ötürü diğerinden üstün olmadığını söyler. Bu basit ama mutlaka herkes tarafından kabul edilmesi gereken düşünce bizi merhamete ve vicdan sahibi olmaya götürür. Eşitlik somut bir kavramdır. İnsanı terbiye eder.
Tüm kutsal kitapların birinci günah saydığı “kibir” olgusunu törpüler. Basit örneklerden gidelim, bazı önyargılarımız bizi farkında olmadan kibirli yapmıştır. Şu sözü alalım: “Bir Türk dünyaya bedeldir.” Vay canına, bu nasıl bir kibir! Neden bir Türk dünyaya bedel olsun? Bu yeryüzündeki milyarlarca insanı aleni küçümsemek oluyor. Görüyorsunuz önyargılarımız bizi nasıl da kuşatmış. Devam edelim: “Türk’ün kendinden başka dostu yoktur.” Cümle âlemi durup dururken kendine düşman sanmak. Bu nasıl bir şey? Bu nasıl bir paranoya? Neden bize düşman olsunlar?
Şimdi daha gündelik olgulara geçelim. Mahallede bir trans birey oturuyor. Eyvah çocuklarımıza kötü örnek oluyor! Eyvah mahallemizin namusu gitti. Hadi birleşip şunu bir dövelim, mahalleden kovalım! Dur arkadaş bu ne kibir? O trans birey de bir insan ve seninle eşit. Eğer mahallenin namusu bir trans bireyle gidiyorsa ya da çocuklar hemen trans bireyi taklit ediyorlarsa ortada başka bir bozukluk var demektir. Bir oturun düşünün, tıpkı bir karınca gibi, bir arı gibi o da bu dünyaya ait bir canlı. Ve sizinle eşit. Sizi ondan daha üstün kılan hiçbir şey yok!
Hayattan örneklerle gidelim, özellikle kıyılarda “Aman bu Kürtler her yeri ele geçirdiler, artık rahatlıkla sokağa bile çıkamıyoruz” sözleri her kahvede, her arkadaş toplantısında ana mevzulardan biridir. Milyonluk sitelerinizi inşa eden o Kürt sana ne yaptı arkadaşım? Evet, özellikle büyük turistlik tesislerde Kürt gençleri çalışıyor, nedeni çok basit, iki dil bildiklerinden üçüncü bir dili öğrenmeleri, sadece Türkçe bilen gençlerden daha çabuk oluyor. Ne var bunda!
Bizim bu kibirli halimiz nereden geliyor? Kibir insanın kendine yaptığı en büyük kötülüktür. Çünkü kibir aklı reddeder. O zaman altınızda son model bir araba varsa uyduruk yolların o arabaya göre olmadığını unutup gaza basarsınız. Sonunda bir yere toslayacağınız kesin! Kibirli kibirli AVM’lerden alışveriş yapıp, çok gelişmiş bir ülkede yaşıyor izlenimine kapılabilirsiniz. Bu size İran’ın, Rusya’nın elektriği ve doğalgazı kestiğinde tir tir titreyeceğiniz gerçeğini unutturur. Akıllı evlerde yaşamanın bir ayrıcalık olduğuna o kadar emin olursunuz ki, yenilenmeyen lağım yollarınız tepenize çıktığında “ay aman dayanamıyorum” diyerek bayılmanız mümkün. Bu arada Türk - Kürt ayırt etmeden bir ustaya başvuracağınızı da unutmayın. Kimlik sormak aklınıza bile gelmez.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”, işte bu da bizim kibirli atasözlerimizden biri. Resmen hayat tarzımızı açık ediyor. Kapılar kırılmış, yan tarafınızdaki eve girilmiş, gencecik çocuklar öldürülmüş ne gam, hemen kapınızı kapatıp televizyondaki dizinize devam ediyorsunuz. “Bana ne, mutlaka bir terör eylemine katılmışlardır!” Sizin bu bilginiz nereden geliyor? Üst kattaki komşu da hiç durmadan klasik müzik dinliyor, yoksa o da mı?..
Bizim kibirli halimizi, kof özgüvenimizi anlatan öyle çok örnek var ki, bu köşecik ancak bu kadar yazmama izin veriyor. Siz örnekleri kendiniz çoğaltın. Ve kardeş değil, eşit olduğumuzu bir düşünün.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları