Meriç Velidedeoğlu

‘Gençliğe Sesleniş’teki Koşullar mı Oluştu?

07 Şubat 2014 Cuma

Değerli Hocamız “Prof. Dr. Erol Manisalı”nın, “Cumhuriyet”teki yazılarından öğrendiklerimizin daha da çoğalması için pazartesi günlerini iple çekenlerdenim.
Önceki hafta, “Günümüze Işık Tutan Haykırışlar” başlığı altında “Giordano Bruno”dan, “Hz. Muhammed”e dek uzanan ve ülkemizde yaşamakta olduklarımızı daha iyi kavramamıza destek olacak kimi “özdeyiş”ler yayımlamıştı.
Bunların içinde “yedi”sinin ayrı bir özelliği vardı; bunlar “Prof. Manisalı”nın gördüğü filmlerde yer alıp, kendisinin de not ettikleriydi; örneğin: “Er ya da geç insanlar taraf tutmak zorundadır; birileri ‘insanlıktan’ yana olmalı” (The Quite American filminden); “İnsan, kaderi kesinleşinceye kadar elinden geleni yapmalıdır” (Son Samurai filminden).
“Prof. Manisalı”nın yazısından üç gün sonra da “Yurt” gazetesinde “Hüsnü Mahalli”; “Hitler”in hem “akıl hocası” hem de Propaganda Bakanı “Goebbels”in döktürdüğü kimi “inci”lere (!) köşesinde yer verdi.
Bu incilerin birinde “Goebbels” şunu “Bana ‘vicdansız’ bir ‘medya’ verin, size ‘bilinçsiz’ bir ‘halk’ sunayım!” diyor.
“Goebbels”, başını kaldırıp da ülkemizdeki “vicdansız medya güruhu”nu görse “şaşar” mıydı dersiniz?
Ama, “Yargı devlet hayatının ‘efendisi’ değil, politikasının ‘hizmetkârı’ olmalıdır!” özdeyişinin ülkemizde uygulanışının sınırsızlığını görse “donup” kalabilirdi; hele bir de, “Hitler”le birlikte kendisinin ardından oluşturulan “erkler ayrılığı” rejiminin “Türkiye”de “60 yıldır” geçerli olduğunu da duymuşsa...
Ayrıca; artık “yasama, yürütme ve yargı”nın, bu “üç erk”in tek başına “Başbakan R.T. Erdoğan”da toplandığı görülüyor.
Daha dün, “yürütme”nin yalnızca “Erdoğan”dan oluştuğu, “tutukluluk süreci” konusuyla yine ortaya kondu; “Adalet Bakanı Bozdağ”, bu “süreç”i on yıl”dan “yedi buçuk yıl”a indirecek “çalışmalar”ı “Bakanlığımız sürdürüyor dedi; ertesi gün “Başbakan” gerek “Bakanı gerekse “Bakanlığı”, “hiç”e sayarcasına bu “süreç”in “beş yıl”a indirileceğini açıklayıverdi, rahatça...
Yıllar önce de “Ergenekon Davası”nın başlarında “Ben bu davanın savcısıyım!” diye haykırması, “yargı”yı dolaysiyle “erkler ayrılığı” dizgesini (sistem) ne denli maskaralaştırdığının tarihsel bir “belgesi”dir.
Üçüncü “erk”in, “yasama”nın organı olan “TBMM”de çoğunluk, “iktidar” partisi milletvekillerindedir; bunun anlamı, “Meclis” azınlıktaki muhalefet partilerinin “milletvekilleri” ile çoğunluğu oluşturan “R.T. Erdoğan”dan oluşur, demektir.
Ama öte yanda “erkler ayrılığı” dizgesi; bu “üç organ”ı, “parlamento” (meclis), “hükümet” ve “yargı”“denetleyecek” olan “Anayasa Mahkemesi” ve “Danıştay” gibi kurumlara da yer vermiştir; bilindiği gibi bunlar bu dizgenin “olmazsa olmaz”ıdırlar
Kuşkusuz öyledirler de, bu dizge, her üç “erk”in de “R.T. Erdoğan’da Birleşme” rejimine dönüştüğünde, bu “denetim” organları da -ister istemez- ergeç bu yapılanmaya “uygun” düşecek bir “biçim”e dönüşeceklerdi; daha doğrusu dönüştürüleceklerdi; bunun kaçınılmazlığının “ilk” adımını “Anayasa Mahkemesi”nde görülen “AKP’yi Kapatma Davası”nda -yadsınamaz delillere karşın- “parasal” ceza ile sonuçlandırılmasında gördük sanırım.
Siyasetçiler -ülke yönetiminde- tek “kişi”de toplanan “denetimsiz güç”ün, tıpkı bir “nokta”da biriken, kabına “sığmaz” bir “güç” gibi taşarak “baskı, zorbalık, acımasızlık ve korku”nun “üretici”si; her zaman da “adalet”in, “ ö z g ü r l ü k ” ü n - d a h a s ı - “insanlık”ın “düşman”ıdır; diye kabul ederler.
“Tarih”den örnekler verdikleri gibi, “20. yy”ın “diktatör”lerini de bir bir sayıp dökerler. Ne var ki, örnek verilen -özellikle son yüzyıllara ait- bu tür “güç” sahiplerinin -bizde olduğu gibi- “rüşvet ve soygunluk”la, bu “boyut”ta bu “çap”ta ve “aile boyu” bağlantılarından söz edildiği pek duyulmamıştır.
Yine bizdeki gibi, “rüşvet ve soygunluk” bataklığına baştan ayağa batmış bulanmış olup da hâlâ “görev”de kalmakta direnen ve “halk”ın karşısına, hiç mi hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan çıkanların varlığından da pek söz edilmez.
Anımsanacağı gibi en taze -ne ki bizimkinin, bizimkilerin yanında pek hafif kalan- bir “örnek” oluşturan “Berlusconi”, ne denli dirense de başarılı olamamıştı.
Yönetimin “rüşvet ve yolsuzluk” bataklığına saplanmasıyla birlikte, “Başbakan Erdoğan”ın “Allah’ın vasıflarını taşıyor!” diyerek “ilahlaştırılması”na ne demeli?
Ülkemiz; “Atatürk”ün “Gençliğe Sesleniş”inde yer alan ve daha da katlanarak artan olumsuz koşulların içinde çırpınmaktadır; bu durum karşısında “Atatürk”ün seslenişinde belirttiği görevleri “gençler”le birlikte, ülke çapında yerine getirmesinin zamanı hâlâ gelmedi mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları