İçeride karşılığı olmak

09 Ekim 2015 Cuma

“‘Mezhepçi yaklaşımdır bölgeyi kan ve ateş çemberi içine hapseden’ diyorsunuz, ama bunu başlatan Türkiye değil, Batı’dır” diyordu, dün telefonda okurum Ergun Arsal.
- Haklısınız, ama Türkiye de olaya yansız yaklaşacağı yerde, balıklama daldı, dedim.
Ardından da ekledim:
- Kaldı ki, mezhepçi etnik yaklaşımın Batı için içeride karşılığı yok. Bizde ise var.
Gerçekten de Batı, geçmişte de bugün de mezhep çatışmalarını kışkırtıcı, destekleyici bir yol izliyor. Ama Batı emperyalist politikalarının içeriye yansımasını engellemeye de özen gösteriyor.
Ortadoğu’da mazarrat, ABD’nin Irak’a demokrasi götürmek vaadiyle, Saddam’ın kitlesel imha silahlarına sahip olduğu bahanesiyle başlamıştı. Zamanla ikisinin de gerçek olmadığı, başta yalanı yutanların bile görebileceği açıklıkla ortaya çıktı.
ABD de AB de, bölgede mezhep ve etnisite kökenli savaştan medet umdular. Böylelikle “böl - yönet” kuralı gereğince, bölgede kendi meşreplerine ve çıkarlarına daha uygun yeni sınırlar oluşturabileceklerdi.
Bu politikanın kendileri için sosyal ve politik maliyeti sıfırdı. Nasıl olsa, mezhepsel ve etnik çatışmaların kendi ülkelerinde yankılanması, karşılık bulması olanağı yoktu.

***

Böylece emperyalist savaşlar denizaşırı ülkelerde sıfır sosyal ve siyasal maliyetle sürdürülüyordu. Ama bu maliyet yükselip içeride yankılar uyandırmaya ya da ekonomik göstergelerde savaş faktörü olumlu yerine olumsuz etki yapmaya başlayınca, tıpkı Vietnam Savaşı örneğinde görüldüğü gibi, geri adım atılıyordu.
Nitekim bölgede mahşerin düğmesine basan Batı, savaş bazı yönleriyle bölge dışında ve özellikle de kendi ülkeleri içinde yankılanınca, tavır değiştirdi. Batı’nın ilk tavır değişikliği, oluşmasında sorumluluğu bulunan IŞİD’in, kendisi için Rus ve İran etkisindeki Şiilerden daha tehlikeli olduğunu gördüğünde başladı ve anti Beşşar tavır tavsadı.
Batı’nın ikinci büyük uyanışı, yedi dağ ardındaki Suriye’deki istikrarsızlığın dalga dalga kendisine kadar ulaşamayacağı konusundaki yanılgısını anlamasıyla oldu.
Suriye’deki felaket onların da ülkesine mülteci krizi olarak yansıyınca, Batı aydı.
Şimdi, despotunu “sen arslansın, senin yüreğin vasi” diye pohpohlayarak, göç dalgasını Türkiye’de dizginleyip sorunu onun sırtına yüklemeye çalışıyorlar.
Onlarda o akıl, bizde de bu akıl varken hiç şüpheniz olmasın ki onu da becerir, üstelik bu anlaşmayı Türk kamuoyuna “vize kalkıyor” diye de yedirebilirler.

***

Ama Türkiye’nin durumu öyle mi?
Şii - Sünni çatışmasının da, Kürt-Arap- Türkmen etnik sorunlarının da Türkiye içinde karşılıkları olduğundan, bize yansıması kaçınılmaz.
Irak felaketinde yaşananlar, sınır boyundaki Suriye istikrarsızlığının bize de yansımasının kaçınılmaz olduğunu göstermiş olmalıydı.
Nitekim, Suriye felaketi IŞİD’in Türkiye’ye yönelik tehditleri ve 2.5 milyon göçmen ve PYD olarak yansıdı.
Bu durumda, dış politikanın dizginlerini ellerinde tutanlar yanlışlarını anladılar mı?
Ne gezer!..
Durum böyle olunca, yaşadığımız dış politik sorunun içeri yansımasından çok, kendi öz aptallığımızın ceremesi.
Temele sormuşlar:
- Güzel mi olmak istersin aptal mı?
- Güzellik geçicidir, diye yanıtlamış.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları