Paranın üstündeki hanımefendi

31 Ocak 2009 Cumartesi

Fatma Aliye Hanım: Saltanatın kaldırılmasını hiç istemedi, hilafetin ilgasına kızdı, harf devrimini öfkeyle karşıladı

Kimdir Fatma Aliye Hanım. İlk Türk kadın romancısı olduğu, çağının aydın fikirli kadınlarının önlerinde yer aldığı belirtiliyor. Neredeyse feministdeniliyor Fatma Aliye Hanıma. Türkiyenin ilk kadın romancısı olduğu da tartışmalıdır. İlk romancı galiba Zafer Hanımdır. Zehra Toskanın bulgularına göre Zafer Hanım tarafından 1877de yazılan Aşk-ı Vatanın ve Zafer Hanımın önceliği var.

Ama her şeyden önce şunu söyleyelim: Sağ olsaydı Fatma Aliye Hanım, paranın üstüne kendi fotoğrafının konulmasını hiç hoş karşılamayacaktı. Sevmiyor böyle işleri. Seyredilmek istemiyor. Fatma Aliye Hanımıı en iyi araştırmış, severek incelemiş günümüz yazarlarından Fatma Karabıyık Barbarosoğlu öyle diyor. Fatma Aliye Hanım, yurt dışında da ilgi gören bir yazardır ve Chicagoda bulunan Worlds Colombian Exposition Womans Libraray hazırladığı katalogda kendisine yer vermiş, Chicagoya davet etmiştir. Ama Fatma Aliye Hanım gitmeyecektir. Barbarosoğlu şöyle yazıyor: Chicagoya gitmek seyredilmeye rıza göstermek demekti. (Uzak Ülke. Sf.84)

İlginç bir kişilik, dertli bir anne ve kuşkusuz Osmanlının kadına değer vermeyen şeriatının hiç değilse belli konularda bir isyankarı. Eğitimi o zamanın üst sınıflarında görüldüğü gibi Batılı. Piyano çalıyor, Fransızca öğreniyor, okuyor ve en önemlisi yazıyor.

Kendisine feminist denilmesinin nedeni ise Taaddüd-i Zevcada karşı çıkmasıdır. Mahmut Esat Efendinin Malumat gazetesinde Taaddüd-i Zevcatı öven makalesinde, kadınla erkeğin eşit olmadığını, çok kadınla evliliğin fuhşu önlediğini, kadının görevinin çocuk doğurmak olduğunu yazmasına sinirlenir ve Taaddüd-i Zevcada Zeyli yazar. Taaddüd-i Zevcadın islamın buyruğu olmadığını savunur.

Ama burada duralım. Aliye Hanımın feminizmi burada bitiyor. Fuhşun insan karakteri ile ilgili olduğunu yazıyor. Feminizm konusunu burada kapatıyoruz.

Aliye Hanım önemlidir. En fazla üzerinde durulan romanı Enîn’de bir anlamda kadınların dünyasını anlatıyor. Orada kahramanların dile getirdiklerini Aliye Hanımın görüşleri gibi aktaramayız, şunu söyleyebiliriz yalnızca; muhafaza etmek istiyor Aliye Hanım. Kendince iyi bulduğu her şeyi muhafaza etmek istiyor. Romanın adı, Enin, yani bir tür ah çekiş bir inleme. Çaresizliği, gelenin acımasızlığını, baş edilmezliğini gördüğünü mü anlatır bilmem.

Görüyor. Taaddüd-i Zevcada sert bir şekilde karşı çıkan Aliye Hanım, Paşa dedesi Ahmet Cevdet Paşanın iyi belle ve hıfzetuyarısını dikkate alıyor. Ondan fikrinde inat etmeyi öğreniyor. Paşa dedesi, sarık çıkarmak zorunda olduğu için devlet dairesinden vazgeçişini ikinci defa anlatmıştır Aliyeye. (Age.sf.80) İkinci defa, ilkinde Aliye babasının bir hikayesi gibi dinlemiştir çünkü. Şimdi ise bir derstir: Fikrinde inat edeceksin.

O fikirler artık muhafaza etmek üzerine kuruludur. Neyi muhafaza edeceğiz? Elimizde ne varsa onu. Saltanatı Hilafeti, Kadının evin içindeki kutsal yerini, dini, diyaneti, şeriatı.

 

Geçmişle gelecek arasında

Oraya gelmeden Aliyle Hanımın kişisel dramına de kısaca yer vermek gerekir. Aliye Hanım, kardeşi Emine Semiyeyi affedemiyor. İttihatçıların yalanlarına kanmış olan kardeşini, Babası için Namını tebcil ile yada mecbur olduğumuz pederimiz merhumun, mazinin siyahlıklarında gömülmüş bazı dikenli harekatı ki ara sıra hayretperveranın inzar-ı itirazına baktıkça…” diye yazan kardeşine kızamıyor bile, üzülüyor. Nasıl da geçip gidiyor her şey. Ya hocasıyla evlenmek isteyen kızı Ayşenin sözleri, Siz ki vakt-i zamanında her şeyi değiştiren olmamış mıydınız? İlk kadın muharrire olarak yıktıklarınızı ve yaptıklarınızı bir arada düşünürsek.Fatma Barbarosoğlunun romanında böyle konuşuyor Ayşe. Hayır, artık yıkmak yok. Korumak var. Artık öteki kızları Nimet ile İsmet evde özel hocadan ders almayacaklar. Ama zamanın hızı gittikçe ivme kazanıyor. İsmet yuvadan uçuyor. Nereye? Hiç kimse bilmiyor. Sonra bir gün artık biliyor. Marokta Fastadır İsmet ve rahibe olmuştur. İsmet hiç dönmüyor ve bir daha annesi onun yüzünü görmüyor.

Ama Aliyenin dramı yalnızca ailesinden değil, büyük aileden Osmanlıdan da kaynaklanıyor. Fatma Aliye her gün biraz daha güç yitiren Osmanlının durumuna üzülüyor, kurtulsun Osmanlı diye gayret ediyor.

Sonra artık Aliyenin itiraz çağı başlıyor. Saltanatın ortadan kalkışına hayıflanıyor. Yine Fatma Barbarasoğluna başvuralım: Tekrar okudu gazeteyi, tekrar. Tekrar. Saltanat kaldırıldı.’ Daha üç yıl önce Eylül 1919da Sivastaki hareketin gayesi; saltanatı hilafeti ülkenin bütünlüğünü yabancı taarruzlarına karşı müdafaa etmek olarak ilan edilmemiş miydi?Üzülüyor, kızıyor, Saltanatın kaldırılmış olmasına ama, Halifenin, Mecit efendinin güçsüz kuvvetsiz bırakılmasına dayanamıyor. Halife vazife başındayken Türkçe dua edecek diye duyuyor, daha fazla kızıyor bu defa, O Ümmet-i Muhammedin halifesi değil mi Türklerin halifesi mi olacak yalnızca? Onun millet anlayışı da yine Osmanlının muhafaza edilmesi fikriyle İslamın telifidir. Biz artık bir Millet oldukfikri ne kadar yabancı ona, Biz zaten İbrahim milletinden değil miyiz? Daha sonra Anayasadan Türkiyenin dini din-i İslamdır hükmümün çıkartılmasına da çok kızacaktır. Artık hiçbir şeyi anlamıyor. Anlamak istemiyor.

 

Cumhuriyet'in itirazları var

Devirler gelip geçiyor. Zaman hızlı bir nehir gibi akıyor. Fatma Aliye Hanım kızı İsmeti göremeden göçüp gidiyor. Fotoğrafı kalıyor geriye. Tesettürsüz tek fotoğrafı. Oysa o İslama uygun ve ifrata kaçmayan bir tesettürün savunucusudur. Ama Türkiyede işler değişmiştir. Türkiyede artık ne nasıl kullanılabilir diye bakılıyor. Ne işe yarar Fatma Aliye O seyredilmekten hoşlanmayan adı feministe çıkmış muhafazakar hanımefendiyi neden paranın, 50 liranın üstüne koydular ki, hem de bir yüzünde Atatürkün bulunduğu paranın üstüne. Yaşıyor olsaydı hiç hoşlanmayacaktı bu işten. Ama o yaşamıyor. Hiç kimse de ona sormuyor. Onu anlayanlar ve onun gibi olmak isteyenler itiraz edecekler ama edemiyorlar. Muktedir olmak için ne yapmak lazımsa yapılacak fikri ağır basıyor. Fatma Aliye Hanımın hayat hikayesi kısa kesiliyor. Ön kısma onun çağına göre ilerifikirler ileri sürdüğü dönem konuyor. Türkiyenin aydınlarına o dönem sunuluyor. Feminist ve ilk Türk kadın romancı diye anlatılıyor. Hiç küçümsemeyelim. İlk değil, ama Enîn romanıyla Türk edebiyat tarihinde bir yeri var. Taaddüd-i Zevcadtan başka bir feminizmine rastlanmıyor. Hayatı ağır ve hüzünlü. Cumhuriyeti hiç anlamıyor, istemiyor onu, Cumhuriyete küskün. Onun en temel ilkelerine itirazı var.

Ama Cumhuriyetin parasında da fotoğrafı var şimdi. Olsun. Olsun da bu çağının iyi eğitilmiş, kadınlar için birazcık da olsa düşünen ve sonra duran muhafazakar hanımefendisini gerçek kimliğiyle anmanın önüne yeni bir set çekilmedi mi şimdi.

O fotoğraf Fatma Aliye mi gerçekten. Benziyor mu?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları