Kirli anlaşma...

10 Ekim 2015 Cumartesi

Cumhurbaşkanı’nın Brüksel gezisinde masaya konan “göç eylem planı”na Alman basınında “Ankara ile kirli anlaşma/ schmutzigem deal mit Ankara” dendiğini söylemiştim...
“Schmutzigem”i yazarken, “h”yi düşürmüşüm. Bir okurun uyarısıyla düzeltiyorum...
Başka bir okur da Almanya’dan “schmutzigem deal”in içeriğine dikkat çekiyor:
“Tüm basın habersizce imzalanan ‘geri alım’ yasasını maalesef atladı. Olayı çok güzel teşhis etmişsiniz. Yazdığınız gibi AB, Türkiye’deki olaylara ses çıkarmasın diye hükümet, AB’nin isteğini kabul edecek!” diyor.

Kamuoyu aymadı
Almanya’da... Türklerin Haklarını Savunma ve Koruma Derneği’nin başkanı olan Mustafa Hafızoğulları okurum bu notuna iliştirdiği bir ek bildiride ayrıca “AKP Avrupa’nın beleş sınır bekçiliği görevini üstlenmiştir” diyerek ekliyor:
“16 Aralık 2013’te Türkiye ile AB arasında üzerinde yeterince durulmayan ‘geri kabul anlaşması’ imzalandı. Türkiye’ye büyük sorumluluklar yükleyen bu anlaşmayla Avrupa’dan nasıl bir kazık yediğimizi, daha basın ve kamuoyu fark etmedi.
Bu anlaşmaya göre Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden mültecileri geri alacağız ve gönderme masraflarını ödeyeceğiz. Anlaşma daha yürürlüğe girmedi ama cin Avrupalı ‘bizim sınır jandarmalığını iyi yapıp yapmadığını kontrol edeceğiz, geçer not alırsan, sana vizeleri kaldırmayı düşünürüz’ sözü verdi... Vizelerin kalkacağı doğru değildir. Avrupa Parlamentosu milletvekili Türkiye raportörü Dr. Renate Sommerin 26.02.14 tarihli açıklamasında bu belirtilmektedir:
‘Türk tarafının üç sene içerisinde vizelerin tamamen kalkacağı açıklaması gerçekçi değildir.’
Hafızoğulları’nın hatırlatması üzerine bu yaşamsal anlaşmaya neden medyanın şimdiye dek gerekli ilgiyi göstermediğini düşündüm...
“Türkiye’ye (insani, maddi) sorumluluklar yükleyen anlaşma” okurumuzun dediği gibi ya hiç irdelenmiyor ya da AB’nin Türkiye’ye verdiği “açık uçlu” vize muafiyeti sözü altında bir “dipnot” olarak ele alınıyor.
Devlet konuyu böyle aksettiriyor, “embedded basın” da anlaşmaya bu devlet propagandası ağzıyla yaklaşıyor.
Böylece kazık afaki göz boyama vaatlerinin arkasına gizleniyor...

Amaç sicili temize çekmek
Bir başka talihsizlik “kaçakları geri kabul/ geri alım” anlaşmasının “17 Aralık” tsunamisinden tam bir gün önce imzalanmış olması.
Meseleyi o zaman ben de yazamamıştım...
Hafta başında Brüksel’in konuyu yeniden RTE’nin önüne getirmesi mevzuya dönmek için vesile oldu...
Eloğlu bile Türkiye’nin dayatılan şartların yenilir yutulur olmadığını görüyor.
El Pais örneğin vize liberalizasyonundaki belirsiz “ilerleme” karşılığında “geri alımın dikenlerine” dikkat çekiyor...
Gazete, Türkiye’ye bu iş için 1 milyar Avro’luk AB yardımı öngörülürken Ankara’nın şimdiye dek bu iş için 7 misli harcama yaptığını vurguluyor.

Sorun sırf parasal değil...
AB kapılarından döndürülen garibanların gardiyanlığını Türkiye nasıl içine sindirecek?
Bunlar yetmezmiş gibi anlaşma karşılığında Erdoğan, Türkiye’nin bir de “güvenli ülke” ilan edilmesini istiyor.
RTE’nin “güvenli ülke” konusunda bunca ısrarcı olmasını Guardian bakın nasıl anlatıyor:
“Türkiye’nin güvenli ülke ilan edilmesi, Ankara’nın artan baskıcı politikalarının ve gerileyen insan hakları ile medya özgürlükleri sicilinin pratikte temize çekilmesi demek. AB göçmenlerin geri gönderilebileceği ülkeleri ‘hiçbir işkence, baskı, insan hakları ihlalleri ve şiddet tehdidinin olmadığı demokratik sistem’ olarak tanımlıyor... AB’nin Türkiye’yi güvenli ülke ilan etmesi üç hafta sonraki seçimde Erdoğan’a destek olur.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları