İnadına Barış Diyenlere Bomba

11 Ekim 2015 Pazar

Kana susamışlar, duracakları yok. Diyarbakır’la, Suruç’’la yetinmediler, kim barış istiyorsa, kim akan kan dursun istiyorsa onlara saldırıyorlar. Sansürlemeyen TV kanallarında belki görmüşsünüzdür; barış istiyorlardı, barış için halay çekiyorlardı, tam onların olduğu yerde patlattılar bombayı. Ben de bir gün önce Barış, Demokrasi ve Emek Mitingi için gazetecilerin çağrısına katıldım. Gazetecilerin çağrısını köşemde aktardım. Mitinge katılmak için de yola çıktım. Gazetecilerin arasında halkın haber alma hakkına yönelen saldırıları kınamak için bir araya gelen gazetecilere katılacaktım.

***

Ben yoldayken, meydana ulaşamadan patladı bombalar. Meslektaşlarım Faruk Bildirici’’nin CNN’’de dinlediğim canlı tanıklığı, Çiğdem Toker’’in olay yerinden gazeteye aktardığı izlenimleri durumun, tablonun vahametini, yalnızca barış, demokrasi isteyenlere yönelen saldırının amacını çok net anlatıyordu. Siyasi iktidarlar halkın yaşam hakkını korumak, toplantı ve gösteri hakkının önündeki engelleri ortadan kaldırmakla yükümlüdürler. Durum ise bunun tam tersidir. Öyle anlaşılıyor ki, saldırının failleri korkunun, tedhişin toplumu sarmasını istiyor, bunu amaçlıyorlar.
Öyleyse ayakta durabilmek bugünün görevidir.

***

Şimdi herkesin aklındaki soru bu saldırının seçimlerle nasıl bir ilgisinin olduğudur. Tablo net değil mi: Bir yanda barış isteyenler var, onların karşısında ise bombaları patlatanlar, onların arkasındakiler var. Besbelli ki Barış, Demokrasi ve Emek Mitingi’’ni gerçekleştirmek için bir araya gelenlerin talepleri de seçimle ilgilidir. Onlar seçimlerin Türkiye için bir kurtuluş olmasını, barışın, demokrasinin egemen olmasını, benim de aralarında olduğum gazeteciler de halkın haber alma hakkının önündeki engellerin kaldırılmasını, gazetecilere yönelen baskının ortadan kalkmasını sağlayacak bir sonucun seçimlerden çıkmasını istiyorlardı.

***

Bombayı patlatanların ise bunun tam tersini istedikleri; baskının, zorbalığın sürmesinden yana oldukları çok açıktır. Bunu mafyözlere kadar düşmüş seçim mitinglerinde de görebiliyoruz. Açıkça “Oluk oluk kan akacak” diyenlerin ya da onların arkasındakilerin sorumluluğu gizlenemez artık. Demek ki onlar seçimlerde ya da sonrasında demokratik bir gelişmeye izin vermek istemiyorlar.

***

İktidar ise olup bitenlerin siyasi sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Çünkü yurttaşların can güvenliğini sağlamak, gerekli istihbaratı yapabilmek, bu türden vahim saldırıları önlemek onun görevidir. İktidar olmakla seyirci olmak arasında büyük bir fark vardır. Bu olmuyorsa, insanlar doğal olarak iktidarı sorumlu tutarlar, haksız da olmazlar. Ama durum umutsuzdur. Çünkü iktidarın barış ve demokrasi istediği konusundaki kuşkular kuşku olmaktan ötedir.

***

Tam bilemiyoruz şimdi, resmi açıklamaya göre 95 yurttaşımız, barış ve demokrasi yanlısı arkadaşımız terörün kurbanı oldu. 250’ye yakın kardeşimiz yaralıdır. Hepimizin de yüreğinde bir ağırlık var. Kederimiz ülkenin kaderiyle karışıyor. Ne yapalım şimdi? Barış istemekten, demokrasi için çaba harcamaktan, aydınlık bir gelecek için savaşmaktan vaz mı geçelim? Susup oturalım mı?
Yüreklerin kulakları sağır mı, bağır bağır kimse duymuyor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları