Yunus'a Bile Sansür...

22 Aralık 2012 Cumartesi

10. sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı için uygun görülmeyen bu dörtlük önce kitabın yayınevi olan Fırat Yayıncılık tarafından çıkarıldı arkasından da Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Talim ve Terbiye Kurulu’nca sansürlenmiş hali onaylandı.

Belli ki sembolizmle arası iyi olmayan kişilerce “Şiirden beklenen kazanımların söz konusu eksik haliyle de sağlandığı” hükmüne varıldı. Halbuki bu, yüzyılları aşıp gelen o güzel sözleri Yunus Emre’nin ağzına tıkmaktan farksızdı. Ona ait imge dünyasının bütünlüğünü bozmaktı. Düpedüz onu sansürlemekti.

Yunus’un dünyevi olan her şeyden nasıl ustaca ve derin bir bilgelikle vazgeçtiğini en güzel anlatan dörtlüklerden birini sığ bir bakış açısının kurbanı ve buna bağlı olarak edebiyatı en güzel haliyle içine çekecek yaştaki öğrencileri asırlara hükmeden dizelerden mahrum etmek hangi anlayışın eseri olabilir?.. Ve bu anlayışın hüküm sürdüğü bir ortamda öküzlerin altından nice buzağılar çıkabilir…

ODTÜ Sesini Yükseltti

Başbakan’ın Göktürk-2 uydusunun fırlatılmasını izlemek için ODTÜ’ye geleceğinin duyulmasıyla birlikte bir grup öğrenci protesto ve basın açıklaması yapmak üzere toplanıyor.

Onların toplanması kıyametin kopmasına yetiyor. Polis orantılı orantısız demeden biber gazı, tazyikli su ve elektrikli coplarını cömertçe kullanıyor. 7 saat devam eden meydan savaşı sonucunda biri beyin kanaması geçiren 40 yaralı evladımız oluyor.

Demokrasi? Özgürlükler? Protesto hakkı? Hepsi, öğrencisini üniversite kampuslarında sopaya çeken güvenlik kuvvetlerinin ellerindeki copların ucunda toz olup sonsuzluğa karışıyor. Protestocu öğrenci polisin gözünde de yargının dilinde de teröristle bir tutuluyor artık çünkü. Ülkede tehlikeli olarak görülen ve hapishanelerde tutulan öğrenci sayısı yüzleri buluyor.

ODTÜ’deki olayların ardından rektörlük ve hocalar öğrencilerinin arkasında duruyor dimdik. Bu toplumun özgür birer bireyi olan öğrencilerinin protesto haklarını tüm cesaretleriyle savunuyor ve polisin şiddetini kınıyorlar.

Böylece bir umut ışığı doğuyor küçük de olsa.

Yine Amerika Yine Kitlesel Katliam

20 yaşında genç bir adam. Eline, annesinin koleksiyonunun parçası olan son teknoloji otomatik silahları alıyor ve önce annesini, ardından da bastığı ilkokulda yaşları 5-7 arasında değişen 20 çocuğu ve 5 yetişkini gözünü kırpmadan öldürüyor.

ABD’nin Connecticut eyaletindeki okul baskını ne ilk ne de son olacak. Bu ve benzeri katliamlar daha önce de yaşandı ve ne yazık ki gelecekte de yaşanmaya devam edecek gibi görünüyor.

Çünkü toplum, saldırıyı gerçekleştiren bu insanları kendi elleriyle doğuruyor ve bu üretimi tetikleyen birden fazla etken var. Her biri haddinden fazla büyüyen ve güçlenen bu etkenlerden hepsini birden ortadan kaldırmak o kadar kolay değil.

Cinayetleri, katliamları, korkuyu ticari birer malzemeye, bu suçların kurgusal faillerini toplumsal kahramanlara çeviren devasa oyun ve film endüstrileri… Artan ve git gide topluma egemen olan şiddet kültürü… Gerçek hayata ve insanlara yabancılaşan ve gerçek hayatta bu kahramanların yerine geçmek isteyen bireyler…

Bu hastalıklı isteklerini gerçekleştirmelerini kolaylaştıran yerleşmiş bir silahlanma kültürü. Amerika’da bugün kişi başına bir silah düşüyor. Ve silahlar marketlerde, çerez paketlerinin yanındaki raflarda satılıyor.

Bireysel silahlanmayla ilgili Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre ise 10 sene öncesine göre ülkede silahlı şiddet olayları yüzde 83 artmış. Ruhsatlı 2.5 milyon, ruhsatsız 17 milyon olmak üzere toplamda 20 milyondan fazla silah var; bir başka deyişle her 4 kişiden biri silahlı. Son dönemde hızla artan şiddet olaylarını düşünürsek Türkiye’nin yakın gelecekte Amerika’ya benzemeyeceğinin garantisini kim verebilir?

Kamil Sönmez

Hep gülen bir yüz ve dilinden düşürmediği Karadeniz fıkraları gibi şen bir zihin.

Geleneksel Karadeniz müziğinin ünlü ustalarından Kamil Sönmez, bunca yalan dolan, hile hurda dolu yaşamın içinden geçen samimi bir çift bakışın ve kulaklarımızda yer etmiş o güzel sesin sahibiydi.

Çift Jandarma’yı Artvin’den çıkarıp Karadeniz’in hırçın sularına katarak dramla nükteyi, hüzünle sevinci sesinden okutabilen, müziğiyle, yorumuyla ağlatan, güldüren, düşündüren, gençliğimizden doğru esip kulaklarımıza kazınan en güzel tınılardan biriydi. Oyunculuğu da sesi gibi Karadeniz üzerinden dalga dalga yayılarak belleklerimize kazındı.

Ardı ardına yaşama veda ederek, bu ülkeyi biraz daha yoksunluğa, yoksulluğa, renksizliğe sürükleyen güzel insanların sonuncusu oldu.

Nurlar içinde yatsın.

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları