Olaylar Ve Görüşler

Bir dil ustası: Çetin Altan

24 Ekim 2015 Cumartesi

Çetin Altan okurluğum 1960’ların sonuna rastlar. Ama onun öyküsüyle asıl rastlaşmam, “12 Mart” dönemindedir.
Altan, cezaevindedir... Öncesinde, ara ara “Akşam” gazetesindeki yazılarını okuyorum. Köşesini “Milliyet”e taşıyınca, müdavimi oluyorum. Bir yanda İlhan Selçuk, ötede Çetin Altan; toplumsal/siyasal bilinç ışığı taşıyor ben yaştakilere.
Bir olay var ki, Altan’ı asıl bize anlatan; Meclis’te linç edilmesi. Dahası, onun Türkiye İşçi Partisi’nden 1965 seçimlerinde aday olup bağımsız milletvekili olarak Meclis’e girmesi başlı başına bir olaydır. Onlar Uyanırken kitabını okuduğumda ise Altan’ın o soylu yazı yolculuğunun öyküsüne biraz daha yaklaştığımı hatırlarım. Al İşte İstanbul, “benim İstanbul çağım” adını verdiğim zamana düşülen bir not gibiydi. Orhan Kemal’in İstanbul’dan Çizgiler’iyle okuyarak İstanbul keşfine çıkmıştım 1975 güzünde.
Büyük Gözaltı’yı okumuş, Bir Avuç Gökyüzü’sünde ondaki dil ustalığına şaşarak bakmış biri olarak; Bir Yumak İnsan’ıyla buluştuğumda, iyiden iyiye Altan’ın Türkçedeki kratını anlamıştım.
Altan’ın romanlarında toplumun bilinçaltı, bir dönem ruhu, zamanın tanıklığı yatar. Bireyin “ne oldum” halinden “ne olacağım” haline geçişinin ipuçlarını asıl orada buluruz. Bu anlamda siyasal dönemin çalkantılarıyla gelen Büyük Gözaltı, Bir Avuç Gökyüzü romanlarının yanına Viski ve Küçük Bahçe’yi de eklersek; politik söylemden bilinçaltının topografyasını çıkaran ruhbilimsel söylemin roman dünyasında nasıl biçimlendiğini de bize göstermektedir Altan. Evet, bunu da Türkçe söyleyişin zenginliğiyle yapmaktadır.
Kurucu bir edebiyatın yazın ustasının dil kavrayışının, bireyi/toplumu anlatmadaki gözlem gücünün, bir kazıcı gibi insan ruhuna doğru yürüyüşünün renklerini buluruz romanlarında. Onun anlatıcı bakışında ne denli etkileyici bir roman dünyası kurduğunu görürüz. Büyük Gözaltı, imlediğim gerçeklikleri göstermesi açısından bir başyapıttır.

Nasıl söylemek?
Altan, denemeciliğinin ustalığını ise Geçip Giderken, Yeryüzü Tanrıçaları, Bir Yumak İnsan’da göstermektedir. Ne söylemek kadar nasıl söylemek gerektiğini de bu deneme-anılarında öne çıkarmaktadır. Denebilir ki, Altan, dil söyleminin söz’e/ göstergeler’e yansıyan bakışına en güzel örnekleri bu yapıtlarında barındırır.
Onun yazı çeşitliliğini “gazeteci” bakışı/uğraşına vermek çok doğru olmaz. Her yanıyla bir edebiyat, dil ustasıdır Altan. Göze gelen/ gelmeyen yazıları, kitapları, söylemiyle edebiyatımızı kanatlandırdığını söylemek isterim.

Değişmez tek şey
Bir yazar değişebilir. Onda değişmeyen tek şey, kanımca dille ilişkisidir. Oradan yola çıkarak vardığı yerlerde dil/dili kullanma biçimi yarattığı üslup için vazgeçilmezlik taşır her dem.
Çetin Altan’ı düzyazının kurucu yazarları arasına katan da Türkçeyi kullanma/ kurma/geliştirme biçimidir. Onu salt, gazetede “fıkra”lar yazan bir gazeteci olarak düşünemeyiz. Bu, onun için yazıda/meslekte bir yol. Ama Çetin Altan denildiğinde bir dil ve yazı ustası gelir ilkten aklımıza.
Ne siyasetteki söylemi, ne bir fişeği andıran zamanın köşe yazıları; ondan edebiyat tarihimize taşınan romanları/ denemeleri/anıları ve oyunlarıdır öncelikle. Kalem Bahçelerinden Yedi Hayat bir yazın/yazı ve düşünce adamı olarak Çetin Altan’ın edebiyatımıza armağan ettiği bir üslup, getirdiği bir tanıklık denemesidir aynı zamanda.

Göstererek düşünmek
Yazıda yazıyla yaşayan biridir Çetin Altan. Ülkenin çağdaşlaşma serüveninin 20. yüzyıldaki bütün dönemeçlerinin tanığı, zamanlarının da yazı kahramanıdır aslında o. Tanımsız bir yazı ustası. İnsana ve hayata dair anlattığı o kadar çok bilgi, görgü, düş, düşünce, söz, söylem ve tanıklık var ki hangi birine değinip hangi birini anlatabiliriz ki... O, anlatmak için yazmadı; göstererek düşündürmek istedi bizi hep.
“Şeytanın Gör Dediği” köşesi günlerdir boş. Bir eksiklik bu. Ama ondan söz nefesi almak için benzersiz bir seçki var şimdi elimizin altında: Enseyi Karartmayın. Kendi payıma, bir çağ kitabı bu. Bir seçki ötesi. Bir yazı ustasının yazı topografyasını ortaya çıkaran kült kitap.

Hep bir eksik
Çetin Altan için ne söylense hep bir eksik kalacaktır. Onunla bir masada geçen birkaç saatlik söyleşiden bende kalan izleri hatırlayınca şimdi; evet, anladım ki Çetin Altan’dan önce, Çetin Altan’dan sonra diyebileceğimiz bir miladı da var yazın dünyamızın. Türkçe söylemek, Türkçe öğrenmek, Türkçe düşünmek için Çetin Altan bir yazı okuludur. Edebiyatın bütün türlerinde yazmış bir yazı ustası.
“Raflarda, dolaplarda, sandıklarda cansız tuğlalar gibi duran kitapların kaybolmuş yaratıcıları, kendilerini kim okumaya kalkarsa, onun öz derinliğinde yeniden dirilir, yeniden bahçelenir, yeniden başlar yaşamaya” diyordu Kalem Bahçelerinde Yedi Hayat’ta.
Onun taşıyıcı kimliği, anlatısına sinen ironi bir buluşma zamanı yaratır her yazıp ettiğinde. Demin imlediğim Türkçe düşünmek’in altını çizmek isterim bir kez daha: Çetin Altan’ın yazı iklimini bunsuz düşünemeyiz. O hem gösterici/hem düşündürücü/hem de bir karıcıdır dilde düşüncede; tarihte ve bellekte. Böylesi yazarımız çok azdır. Ondaki konu/izlek çeşitliliğini düşündükçe; daha çok yazmış olmasına seviniyor, daha az romanda kalmasına da üzülüyorum doğrusu. Ondaki anlatım gücü, yorulmak bilmez düşünce yetisi edebiyatımızın alınlığında her dem ışıyacak zenginliktedir.
Der ya; “İnsan başladı mı

FERİDUN ANDAÇ Yazar- Eleştirmen



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları