Erinç Yeldan

2012'nin Yapısal Mirası

02 Ocak 2013 Çarşamba

Geçen haftaki yazımızda 2012nin deneyimlerinin geleneksel iktisat kuramlarının kuramsal temellerini ve öngörülerini birçok alanda yanlışladığını belirtmiş idik. Bu hafta da 2012nin Türkiye ekonomisinde çok önemli bir dizi yapısal dönüşümün yaşandığı yol olarak anımsanacağını vurgulayacağız.\n

\n

2012’den Türkiye için kanımca iki çok önemli yapısal miras kaldı: İlk olarak, Türkiyenin milli gelir büyüme hızı ile dış açık (cari işlemler açığı) arasındaki (pozitif) ilişkinin çok daha kalıcı bir biçimde yeni bir eşiğe yükseldiğini gözledik. İkinci olarak, Türkiye neoliberal serbestleştirme adımlarını atmaya başladığı 1980’den bu yana ilk defa (ve büyük olasılıkla uzun süreli bir gelecek boyunca) reel faizlerin sıfır hatta negatif olacağı bir döneme girdi.\n

\n

***\n

\n

Türkiye, geleneksel olarak yüksek cari işlemler açığı veren bir ekonomi değildi. 1990 sonrasında Türkiyenin milli gelir büyüme hızı yüzde 3.6 düzeyinde iken, cari açığının milli gelire oranı yüzde 1in altında seyretmiş idi. Cari açık, 2003ten itibaren yüzde 3-4 bandına; 2006 sonrasında ise yüzde 6nın üstüne çıkmıştır. 2009da küresel kriz ile birlikte büyüme hızı negatif 4.8 iken cari açık oranı gerilemiş ancak 2010 ile birlikte cari açığın milli gelire oranı yeniden yükselmiştir. Aşağıdaki tabloda sergilediğimiz veriler bu gözlemleri sunmaktadır.\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

\n

Türkiye, 2006 sonrasında artık pozitif büyüme elde etmek için yüzde 6nın üstünde yüksek oranlı cari işlemler açığı vermektedir. 2012 bu gözlemin kesinleştiği yıl olmuştur. Bu dönem, iktisat medyasının çok sevdiği yumuşak iniş senaryolarının çok ötesinde, Türkiye ekonomisinin 1980lerden bu yana adım adım derinleştirilen dışa bağımlı, taşeron sanayileşme ve bir ucuz ithalat (ve işgücü) cennetine dönüştürülmesi sürecinde yeni bir eşiği temsil etmektedir.\n

\n

***\n

\n

Türkiye yüksek oranlı, pozitif reel faiz ile 1980 sonrasında tanışmış idi. 1980lerin bankerler faciası günlerinin ardından, 1989da sermaye akımlarının tam serbestliği yaşanmış ve Türkiye tüm 1990lar ve 2000ler boyunca yüksek faiz, düşük kur konjonktüründe hapsolmuş idi. 2010 sonrasında ABD ve İngilterenin küresel para piyasalarına 2 trilyon dolara yakın likidite sunmasıyla birlikte Türkiyede de faiz oranları reel olarak gerilemiş ve (büyük olasılıkla uzun süreli bir gelecek boyunca) negatif düzeylere ulaşmıştır.\n

\n

Negatif reel faiz dengesi, ulusal ekonomide istikrar araçlarının ve genel olarak para politikasının etkinliğini de sınırlamaktadır. 2008 sonrası büyük durgunluğun aşılmasına yönelik canlandırma paketlerinin bir türlü hedeflerine ulaşamamasının ardında da geleneksel neoliberal iktisat kuramlarının öngörülerinin küresel ekonominin gerçekleriyle bağdaşmaması yatmaktadır. Zaten bu yüzden TC Merkez Bankası da, diğer birçok ülke merkez bankası ile birlikte, geleneksel olmayan para politikası araçlarına yönelmekte ve ancak ekonomiyi yönlendirmek konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır.\n

\n

Türkiye 1989 sonrasında sermaye akımlarını yönetmekte başarılı olamamış ve ekonomik gelişmeyi sürekli kılacak bir kalkınma stratejisi uygulayamamıştır. 2012 ile birlikte şimdi artık reel kredi maliyetlerinin negatif olduğu yeni bir konjonktürün içine girmiş bulunmaktayız. Bu konjonktürün Türkiye ve gelişmekte olan ekonomiler için bir fırsat olarak değerlendirilmesi, kuşkusuz, olanaklıdır. Ancak bu olanağın kullanılması, neoliberal iktisat kuramının hayali kapitalizm modelleriyle söz konusu olamayacaktır.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları