Madrid Mektupları (3)

24 Ocak 2013 Perşembe

Altmış dört milyar Avro gibi uçuk bir miktara mal olan, kimilerince finans krizini tetikleyen nedenlerden biri sayılan “hızlı tren” AVE’lerin kalktığı Atocha’dan yürüyüş mesafesinde bir mahalle Lavapies.
İspanya’da yaşadığım sırada burası bir varoştu. Öncesinde de bir Yahudi gettosuymuş. Son dönemde Berlinvari bir
“Kreuzberg” olmuş: Bohem ve “mülti-külti”.
Atocha istasyonunun kendisi gibi çoğu 19. yüzyıldan kalan Lavapies’in tarihi binalarında artık Faslılar, Çinliler, Güney Amerikalılar; düşük emlak fiyatları nedeniyle semte rağbet eden İspanyol entelektüelleri, sanatçılar ve öğrenciler yaşıyor.
Yüzde 50’ye varan yoğun göçmen nüfusu nedeniyle Lavapies, etnik kahveleri, restoranlarıyla Madrid’in en canlı mekânlarından biri sayılıyor. Çin-Japon restoranlarından Türk dönerine uzanan çeşitlilikteki egzotik mutfakları ve sinematek filmlerini 2.5 Avro’ya oynatan yüzyıllık müze sineması
“Dore” ile gençleri mıknatıs gibi çekiyor.
Nitekim Lavapies’e gittiğimde, öğle saatleri olmasına rağmen sinema gişesinde
“Paris’te Son Tango”yu görmeye gelen kalabalık bir öğrenci grubu vardı. Öğrencileri aşıp, az ilerdeki Lavapies pazarına girdim.

\n

Dükkânlar kepenk indiriyor

\n

Cıvıl cıvıl bir pazar kalabalığı bulacağımı umarken boş tezgâhlarla karşılaştım. Bazı dükkânlar kepenk indirmiş, “kiralık-satılık” ilanları koymuştu.
Girişte sabun, güzellik müstahzarı, organik ürünler satan ilk dükkâna yanaştım. Satıcı bir dokun bin ah işit anlatmaya başladı:
“Durum üç yıldır böyle. Alım gücü her yıl daralıyor. Son üç ayda bıçak kemiğe dayandı. Ben de herhalde kapatacağım. Kurtarmıyor! Bu Noel hiç satış yapamadım!”
Vitrine ucuz sakatat etleri ile domuz kelleleri yerleştiren kasaba yöneliyorum:
“Müşterilerin yüzde 30’u buhar olup uçtu!” diyor.
Tezgâhta 1950’lerden kaldığı izlenimi yaratan tamir görmüş bir çift perişan pabuç sergileyen ayakkabı tamircisini de geçip manava uğruyorum:
“Yalnız bu pazaryeri içindeki dükkânlar kapanmakla kalmıyor!” diye konuşuyor manav: “Kentte çok sayıda işyeri kepenk indiriyor. Beceriksiz politikacılar yüzünden. (eski sosyalist başbakan) Zapatero krizle mücadele edemedi deyip oyumuzu (mevcut muhafazakâr başbakan) Rajoya verdik. O da altından kalkamadı. Beş para etmez hiçbiri!”

\n

Siyaset krizi

\n

Kiminle konuşsanız, kriz nedeniyle gözden düşen siyasi sınıfı suçluyor.
Siyasete güven kaybı; Avrupa’nın tüm kriz ülkelerinde olduğu gibi İspanya’da da çok yüksek.
“El Pais”in yayımladığı bir kamuoyu yoklaması; İspanyolların, ekonomik kriz ve işsizlik ardından hemen 3. sorun olarak “siyasetçiler, siyasi partiler ve siyaseti” sıraladığını gösteriyor. Bunu “yolsuzluk” izliyor.
Örneğin iktidardaki -PP- Halk Partisi’nin kasası olan
Luis Barcenas’ın skandalı şu sıra İspanya’yı sallıyor.
Partinin haznedarı Luis Barcenas’ın İsviçre bankalarına
“22 milyon Avro” kaçırmış olması, kemer sıkan İspanyolları kızdırıyor. 300 parlamenter, belediye başkanı ve danışman hakkında ayrıca yolsuzluk suçlamalarının olması, öfkeyi katlıyor.
Kraliyet ailesinin de
“yolsuzluklara” karışması, bir tutkal rolü oynaması gereken kraliyete güveni aşındırıyor.
Kral
Juan Carlosun damadı Inaki Urdagarin’in çok büyük bir kara para aklama skandalının ortasında olması, İspanya’nın cumhuriyetçi damarını kabartıyor. Mevcut kurumlara güvensizlik oranı, böylelikle yüzde 97’ye varıyor.

\n

‘Don Kişot havaalanı’

\n

Kısacası çeyrek asır öncesinde İspanya’nın dünyaya örnek olduğu demokrasiye geçiş günlerinden, uzak bir tablo bu.
80’lere damga basan demokrasiye geçiş yıllarının baş teması, antifaşizm, anti-Frankoculuk, şeffaflık, sivilleşme ve katılımcı demokrasiydi.
90’lı yılların küreselleşme ve neoliberalizm furyası güç kazandıkça, yurttaşı öne koyan siyasi partiler ve sendikalar güç yitirmiş. Demokrasiye geçiş yıllarının değerleri ile ideallerinin yerine
“dinerismo” (maddiyatçılık, paracılık) denen, ideolojilerden muaf bir “köşe dönmecilik” gelmiş.
2007’de ABD’deki finans krizi de gelişmelere eklenince olan olmuş. Carlos III üniversitesinden Profesör
Rafael Illescas; “Lehman Brothers” iflası, altı ayda İspanya’ya vardı!” diyor; “Bankanın, İspanyol bankalarıyla ortak operasyonları vardı. Kredilerin suyunu çekmesiyle, inşaat balonu söndü. Zil çaldı ve krize girdik!”
İşyerleri böyle kapanmaya başlamış. İnşaat sektörü durmuş. İşsizlik tavana fırlamış.
Saadet zincirinin devam edeceği varsayımıyla yaptırılan iki koca havaalanı bile böylece kapatılmış ve ekonomik, sosyal, siyasi krizin simgesi olmuşlar.
Bunlardan ilki, Valensiya yakınındaki
“Castellon”.
Diğeri 1 milyon yolcu taşımak düşüyle yapılan, adını acı bir ironiyle yeldeğermenleriyle savaşan aymazlık örneği
Don Kişot’tan alan “Don Kişot-Ciudad Real havaalanı”!
Devam edecek.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları