Şaşaanın zaferi bitanesi…

07 Kasım 2015 Cumartesi

“Bu Türkiye’nin son G20 zirvesi” diyordu Yurt’ta okuduğum bir haber ve ekliyordu:
“AKP iktidara geldiğinde Türkiye ekonomisi büyük ülkeler arasında 16’ncı sıradayken 19’uncu sıraya geriledi. Üst üste yaşadığı iki seçim ile ekonomik verileri daha da kötüleşen Türkiye 21. sıraya gerilediğinden bir sonraki G20 Zirvesi’ne katılamayacak”
Ekonomi çaptan düşmüş, dış politikada yalnızlık derinleşmiş, başkentin göbeğinde insanlar ölmüş; AKP yüzde 50 ile baştacı! “Bu nasıl mantık” dediğinizde; kestirme yanıt özetle, “Halk güçlü lidere oy verdi!” oluyor.
“Güçlü lider”, mantıkla açıklanamayan her şeyin önüne geçiyor.
Ekonomi görünür biçimde fakirleşirken mesela “güçlü liderin” saraylar yaptırması, altın yaldızlı tahtlara kurulması tepki çekip oy götürmüyor.
Bilakis görünen o ki, bizim anlamakta zorluk çektiğimiz bu aşırı şaşaa ve gösteriş merakı liderin görkemine “seçmenleri nezdinde” görkem ekliyor ve yaydığı “hayranlık halesini” arttırıyor.

Fakirliğin rövanşı
Bu tarz bir çelişkiye, gazeteci olarak gezip gördüğüm ülkeler arasında bir tek Arjantin’de rastlamıştım.
Evita Peron’un filmlere, müzikallere konu olan büyük ihtişam ve gösteriş tutkusunu” hiç unutmuyorum; “bizde fakirler bunu bilhassa seviyor ve bundan haz ediyorlardı” diye açıklamışlardı.
‘50’lere dek “dünyanın en zengin 7 ülkesinden” biri olan Arjantin’de iktidar basamaklarını hızla tırmanan popüler first lady ve kocası Juan Peron; Arjantin’in servetini hesapsız kitapsız bir “Peronist” dağıtım siyaseti ile har vurup harman savurmuştu.
Taraftarlarına iane, iltimas, bağış, her tür ev eşyası ve üst baş dağıtan Evita Peron bu yöntemle “alt gelir gruplarındaki halkın” sevgilisi haline gelmiş ama bu meyanda o yıllara dek ülkenin merkez bankası kasalarına sığmayan altın külçeleri erimişti.
Çok güçlü bir hatip olan Evita, halkı “söz”le de baştan çıkarmayı başarıyor; zamanında kendisi de onların arasından çıktığı için geniş kitlelerin arzularını, özlemlerini çok iyi tanıyordu. “Dikiş makineleriyle” hoş tuttuğu fakir fukara kadınların karşısına, gösterişli kürkler, mücevherler ve Dior tayyörlerle çıkması bu nedenle göze batmıyor; yadırganmıyordu.
Bilakis… Arjantin halkı onu “bağrından çıkarak kurulu düzene kafa tuttuğu için” bilhassa baştacı ediyor; “yokluğun üstesinden gelen biri olarak” ona her lüksü reva görüyor, ondan kendilerine yansıyan “güç”,“ihtişam ifadesini” savurganlık görmek şöyle dursun, tersine hayranlıkla beğeniyor ve destekliyorlardı.
“Peronizm” o gün bugün işte böyle bir kısırdöngü ve derin çelişkinin adı oldu Latin Amerika’da.

Değerler yıkımı
90’larda Arjantin’e gittiğimde bu “mantık ötesi” mirasın bilançosunu bana, “değerler yıkımı, ekonomik yıkımdan büyük oldu” diye anlatmışlardı:
“O zamandan beri biz bir değerler boşluğunda yaşıyoruz. Hırsızlığa ve sosyal anlamda ırzımıza geçilmesine alıştık. Üretime dönük çabalar da, Arjantin parasının yanında devalüasyona uğradı. Değer kazanan tek şey reflekslerin çabukluğu, uyanıklık, köşedönmecilik oldu…”
1 Kasım zaferi sade bana değil; Güney Amerika’yı bilen, tanıyan başka bazı yazarlara da bir çeşit “Peronizm paradigmasını” çağrıştırıyor.
İtalya’dan Il Sole 24 Ore gazetesi örneğin; “İstikrarın bedeli karşılığında bütün gücü elde eden Erdoğan” başlıklı yazısında “Sultan’ın zaferini” böyle yorumluyor:
“2014’te Cumhurbaşkanlığı’na doğrudan seçilen Erdoğan; Cumhuriyetçi laikler tarafından güç çevrelerinden on yıllar boyunca dışlanan Anadolu’nun muhafazakâr, orta ve küçük burjuvazisinin en iyi temsilcisi. AKP yıllarında varlık edinen bu Türkiye’nin ona sırt dönmesi zor. Erdoğan miyadını henüz doldurmayan bir tür İslamcı Peronizmin temsilcisi olmaya devam ediyor.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları