Cennetten sesler

13 Mart 2013 Çarşamba

Kontrtenor Andreas Scholl ve çellist Daniel Müller Schott’tan iz bırakan iki konser

\n

İş Sanat’ın konuğu Andreas Scholl ses rengiyle 17-18. yüzyılların kastratlarını anımsatıyor. Çocuksu saflığıyla “cennetin sesi”ni üretebiliyor. Daniel Müller-Schott ise James Judd yönetimindeki BİFO eşliğinde, çalgısına hâkimiyetiyle Elgar’ın post romantik çello konçertosunu hakkını vererek seslendirdi.

\n

İstanbul’un müzik ortamı kış boyunca Borusan Filarmoni’nin konserleri ve İş Sanat’ın çeşitli dallardaki dünya ünlüleriyle renkleniyor. Son iki haftadır programlara bakınca kendimizi Londra’daki Royal Albert Hall’de sandık.
Borusan’ın gelecek yılki programlarında bir de sürpriz var: Yeni açılacak Zorlu Center Salonu.
Goetzel’in yönetiminde Mozart’ın Requiem’i ve piyanist Buchbinder’in solistliğinde Beethoven’in 3. piyano konçertosu 10 Nisan’da burada seslendirilecek. Yeni bir konser merkezi kazandığımızın müjdesi.
Geçen günlerde bende iz bırakan son iki konserden, iki Alman solistten söz etmeliyim: Kontrtenor
Andreas Scholl ve çellist Daniel Müller Schott. Her ikisi de sanatlarının doruğunda.
Sholl, önceki hafta İş Sanat’taydı. Kadın sesiyle söyleyen bir erkek doğal ki geniş kitlenin ilgisini çekiyor. Onun ses rengi
“alto”: Kadın sesindeki en yüksek ses düzeyi. Erkek altoya da kontrtenor deniyor. Yüksek tonları duyurabilen bir teknikle, “falsetto” tekniğiyle söylüyor. Sesi yükselterek değil, kendi içinde vokal renkler üreterek bir güzelliğe ulaşıyor. Nasıl bir çalışma, nasıl bir disiplin!
Andreas Sholl, bu ses rengiyle bize 17-18. yüzyılların kastratlarını anımsatıyor. O zamanlar pek çok opera bestecisi özel bir castrato için roller yaratırmış. 19. yüzyıl sonunda bu gelenek sona ermiş.
Şimdi kontrtenorlar falsetto tekniğiyle eski yüzyılların kastratlarındaki büyülü sesi elde etmeye çalışıyorlar. Andreas Sholl çağımızdaki en başarılı olanlardan birisi. Çocuksu saflığıyla
“cennetin sesi”ni üretebiliyor.

\n

İngiliz müziği

\n

İngiltere’de Kraliçe Elizabeth çağı, şarkı ve çalgı müziğinin altın dönemidir. İngiliz müzik yaşamında sürekliliği kesen iç savaşların ardından Cromwell Cumhuriyeti sırasında (1649-1660) polifonik dinsel müziğin, opera ve bale gibi sahne yapımlarının yasaklanması, uzun yıllar bestecilik ve yorumculuk alanında üretimi durdurur.
Barok dönemde
Purcell, İtalyan tarzı operalarıyla seçkinleşir. Ancak Purcell’dan sonra 200 yıl, ne özgün İngiliz bestecisi yetişir ne de özgün İngiliz müziği yazılır.
Alman asıllı
Handel’in İngiliz oratoryosu Mesih (Messiah), neredeyse İngilizlerin dinsel ve ulusal bir simgesi halinde günümüze dek ulaşmıştır.
Oysa günümüzde İngiliz bestecileri neredeyse yeni müziğin lokomotifi haline geldiler.
Geçen hafta
James Judd yönetiminde E. Elgar’ın (1857-1934) Çello Konçertosu ve Enigma Çeşitlemeleri seslendirildi. Elgar, Purcell’den sonra İngiliz müziğini yeniden kimliğine kavuşturan besteci.
Onun kendi imzasını taşıyan stili,
Brahms’ın senfonik anlayışından, Wagner ruhuna dek uzanan bir yelpazede birleşiyor. Daniel Müller Schott, çalgısına hâkimiyetiyle Elgar’ın post romantik çello konçertosunu hakkını vererek seslendirdi.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları