Mümtaz Soysal

Camia, Cemaat, vs.

14 Şubat 2014 Cuma

YAZI biraz uzun olacak. Ama, olsun. Kavramlar doğru olursa öbür yazılar kısa olur; her konu, her tartışma kısalır, çözüm ve sonuca çabuk varılır.
Türkiye’nin derdi, okullarının çoğunda felsefe ve mantık derslerinin olmayışı, daha doğrusu “doğru” okutulamamasıdır.
Topluluklar, yani başkalarını kendilerine yakın hisseden, üç aşağı beş yukarı benzer tarzda düşünüp uyumlu davranabilen insanlar genellikle bir “camia” oluştururlar; Fenerbahçe camiası, Galatasaray camiası falan gibi. Camialar maçlarda aynı tribüne giderek hep birlikte aynı renkleri tutarlar.
Eğer bu yakın hissediş ve birliktelik din ya da mezhep gibi kutsal bilinen bir inanç nedenine dayanıyorsa topluluğa sadece camia değil, “cemaat” de denebilir. Ermeni cemaati, Musevi cemaati, Alevi cemaati gibi. Hele en kalabalık çoğunluktaki vatandaşlar açısından böylesi, hukuken gerekmedikçe başkalarına “azınlık” demekten daha kibar ve doğru olabilir.
Camia ve cemaat mensupları, ayrı ayrı bireyler olarak değil de toplu olarak örgütlü karar alıp öyle davranmak istiyorlarsa, yasal olarak tanımlanan, kurallara bağlanıp yasal sorumluluk yüklenen dernek, parti, spor kulübü, vakıf veya bunların kendi içlerinde ya da aralarında oluşturup değişik federasyon ya da şubeler biçimde yapılanmış ve bu nitelikleriyle resmi kayıtlara girerek kuruluşlar “tüzelkişilik”, yani “hukuksal kimlik” kazanıp az çok bireylere benzer biçimde ulusal ya da uluslararası düzenin hukuku içinde yer almış olurlar. Türkiye’deki yabancı veya uluslararası kuruluşların durumları kendi statülerine ve devletler arası antlaşmalara göre hukuken ayrıca düzenlenmiştir.
Böyle bir konuyu gazete sayfasında fazla uzatmak yakışık almaz. Önemli olan şudur: Yalnız gazete değil, herhangi bir düşünüşte ya da anlatımda kavramları tam bilmemek veya birbirine karıştırmak kendimizi ya da başkalarını yanıltır. Örneğin, camia ya da cemaat gibi tüzelkişiliği, hukuk anlamında sorumluluğu belirlenmeyen, yani hesap sorulabilirliği veya hesap verebilirliği olmayan bir kuruluşu siyasal parti yerine koyup onunla özde ancak meşru ve yasal bir partiyle birlikte yapılabilecek işleri yapmak olmaz. Hele, o işleri yapınca yalnız şerefini ve ürünlerini paylaşarak yaptırımından ve cezalarından kaçarak politika yapmak hiç olmaz. Ayrıca, bütün bunlar o yanlışı katmerlemiş de olabilir. Öylesi, hukuka ve ahlaka sığmayacağı gibi, herhangi bir inanç âleminde tövbeyle veya günah çıkarmakla da affedilmiş olmaz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çelişki Korkusu 19 Mart 2014
Acı 14 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları