'Idus Martii' ve 'Nevruz'!

22 Mart 2013 Cuma

Dün gündüz ile gece eşitlendi, doğada yeniden doğuş simgelendi. 21 Mart, Doğu dünyasında yüzyıllardır “nev (yeni) ruz (gün) tanımlamasıyla, yeni yılın ilk günü olarak kutlanageldi. Bu olguda hiçbir siyasal etken geçerli değildi.
Batı dünyasında ise Roma İmparatoru
Jül Sezar, kendi adıyla anılan “Jülyen takvimini” İÖ 46’da uygulamaya koydu. Yeni yıl 15 Mart’ta başlıyordu. Bu tarih iki yıl sonra Sezar’ın ve Roma İmparatorluğu’nun yazgısında önemli dönüm noktası oldu. Bir gün Roma tiyatrosuna giderken önünü kesen bir “kâhin (bilici) Sezar’a “Idus Martii’den (15 Mart) kendini koru!” diye bağırdı.
Sezar 15 Mart’ta senatoya giderken aynı biliciyi gördüğünde
“15 Mart geldi! Bir şey olmadı ki!” diye seslendi. Bilici “Geldi ama bitmedi ki…” dedi. Sezar, o gün bitmeden, oğlu gibi sevdiği Brütüs ve adamlarınca arkadan bıçaklanarak öldürüldü.
O gün bugündür dostların ihanetine, Sezar’ın o andaki ünlü sözü
“Sen de mi Brütüs?” diye sorulur. Bu olaydan sonra Brütüs’ün bastırdığı Roma sikkesinde iki hançer ve ortasında özgürlük takkesi görülür. 15 Mart, Roma “cumhuriyetini” daha ileri bir ihtirasla “imparatorluğa” dönüştüren Sezar’ın sonu oldu!
Sezar’ın takviminde yılda 6 saatlik artış dikkate alınmamıştı. 1582’de yılbaşını 1 Ocak’tan geçerli kılan, yılda ancak 10.8 saniyelik kaybı olan, Papa
13. Gregory’nin takviminin yerine Sezar’ınki geçti. Bu nedenle şubat ayı her 4 yılda bir 29 çeker.
Osmanlılar ise Hz.
Muhammed’in göçü ile ilgili Hicri takvimi benimsemişlerdi. Bu takvim, yeni yılı 1 Mart olarak kabul etmişti. Dolayısıyla 21 Mart Nevruz, ne İslamiyet ve ne de herhangi bir siyasal yapılanma ile bağlantılıdır. Türkiye Cumhuriyeti 1 Ocak 1926’dan itibaren Batı’nın kullandığı Gregoryen takvimini uygulamaya koydu.
İlginç bir mart ayı rastlantısı
Recep Tayyip Erdoğan için de önem taşır. Erdoğan, 14 Mart’ta Başbakanlık koltuğuna oturdu. O gündür bugündür başbakan…
TC’nin
“tek partili” döneminde İsmet İnönü toplamda 16 yıl dört ay süreyle çeşitli hükümetlerin başbakanı olmuştu. 13 Kasım 1923-22 Kasım 1924 arasında iki hükümet yönettikten sonra ayrıldı. Ancak 3 Mart 1925-1 Kasım 1937 tarihleri arasında beş hükümete “kesintisiz” olarak 12 yıl 3 ay başbakanlık yaptı.
“Çok partili dönemde” ise Adnan Menderes 22 Mayıs 1950-27 Mayıs 1960 tarihleri arasında beş hükümetin başbakanı olarak “kesintisiz” 10 ay 5 gün ile rekor kırdı.
“Çok partili dönemde” 10 ay 10 gün süre ile Başbakanlık koltuğunda en çok Süleyman Demirel oturdu. Ancak bu rekor sürekli değil kesintiliydi.
Erdoğan,
“Idus Martii’den” bir gün önce oturduğu koltukta “kesintisiz” olarak Menderes’in rekorunu “Nevruz’un arifesinde” kırdı. Ocak 2014’te de Demirel’in süre rekorunu kıracak. Sonrasında Başbakanlık koltuğundan özlediği imparatorluk koltuğuna sıçrayacak.
Ancak Erdoğan’ın siyasal dünyada geçerli
“İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar!” kuralını doğrulayan tarihsel gerçekleri de unutmaması gerekir.

\n

Erbil ve Diyarbakır!

\n

Mart olaylarına yakın tarihten bir başka örnek, tam Nevruz’dan bir gün öncesinde 20 Mart 2003’te ABD ve yandaşlarının Irak’ı işgali gösterilebilir. Aradan tam on yıl geçti.
Bu sürede yüzde 44’ü kadın, yüzde 42’si çocuk olmak üzere 112 bin sivil öldü. İşgalciler 4800 kayıp verdi. Enflasyon yüzde 29 oldu. Amerikan halkının yüzde 43’ü işgalin hata olduğu kanısında… ABD’ye işgalin maliyeti ise 823.2 milyar dolar. Bu rakam 2012 sonucuna kıyasla Türkiye’nin yaklaşık 10 yıllık dış ticareti açığına denk!
Irak’ta Şiiler ile Sünniler kapışırken kuzeyde
“Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) güçlendikçe güçleniyor. Ekonomik ve siyasal olarak adım adım bağımsız Kürt devleti yolunda ilerliyor.
Petrol ve doğalgaza bağımlı Türkiye yaklaşık 60 milyar dolarlık enerji açığından dolayı bu yapılanmayı destekliyor. 2012 yılında Başbakan, başbakan yardımcıları ve çeşitli bakanlar KBY’nin Erbil kentini kapı komşusu yapıp Başkan
Mesut Barzani ve Başbakan Neçirvan Barzani ile çeşitli anlaşmalar imzaladılar.
Bunların başında, Kuzey Irak petrolünün, resmi başkent Bağdat yerine,
“KBY hesabına” Türkiye üzerinden satılması, bu amaçla yeni bir boru hattının AKP yandaş işadamlarınca yapılması geliyor.
Bu gelişmeye resmi Irak Devleti’nin Başbakanı
Nuri el Maliki “Bu anlaşma yasadışıdır. Bu resmen kaçakçılıktır…” sözleri ile karşı çıktı. Ankara aldırmadı… Maliki “Türkiye Irak’ı bölüyor. Erdoğan kışkırtıcı anlaşmalar yapıyor” dediyse de Ankara kulağını tıkadı. Komşu başbakanın “Bizim de Türkiye’nin içişlerine karışma şansımız var. Ama yapmıyoruz. Siz de yapmayınız” uyarısına yanıt verilmedi.
Bağdat yönetimi, Mekke’ye geçecek 128 otobüs dolusu hacıya izin vermedi. Dönüşte de hacı otobüslerini 36 saat Irak’ta alakoydu. Irak’ta iş yapan Türk şirketlerine
“İşinizi bitirin, çekin gidin…” denildi, bazılarının işlerine de “mahkeme kararı” ile son verildi. Erdoğan’ın Erbil ve İstanbul’da Barzaniler ile görüşmesi üzerine Maliki Öcalan’ı Bağdat’ta ağırlasaydım ne hissederdiniz?” diye sordu.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü
Victoria Nuland “Türkiye’nin, Bağdat’ın oluru olmadan KBY ile petrol anlaşmasını müzakere etmesi merkezi yönetimi kışkırtmaktır” dedi.
Maliki, Ankara’nın davetini kabul etmedi ve Enerji Bakanı
Taner Yıldız’ı aşağıladı. Yıldız, kendisini Erbil’e götürecek uçak içinde İstanbul’da beklemekle yetinmedi, Bağdat’tan uçuş izin gelmediği halde havalandı ama Kayseri’ye inmek zorunda kaldı. TC bakanının ne duruma düştüğünü takdir edersiniz!
Bir an düşünün, aynı siyasayı Maliki, Diyarbakır odaklı yapmaya kalksaydı ne olurdu?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları