Meriç Velidedeoğlu

Hesap verme günü

13 Kasım 2015 Cuma

Üç gün önce “10 Kasım” Salı günü, aramızdan ayrılışının “77.” yılında “Atatürk”ü andık.
Ayrıca, “10 Kasım”lar, ulusça “hesap verme” günüdür de.
Kime denirse, kuşkusuz “TC Devleti”ni kuran “Atatürk”e, bu süreçte her an “O’nunla” birlikte olanlara, özellikle de bu uğurda bir saniye bile duraksamadan canlarını veren şehitlerimize.
“Hesap vermek” için atılacak ilk adımın, özeleştiri yapmakla, kısaca kendini, kendimizi sorgulamakla başladığı da bilinir.
O zaman “şehitlerini kutsal (mübarek) sayan, dinsel ekinsel (kültürel) bir geleneğin sahibi olarak” ilk önce şehitlere “kelle” diyen bir “Başbakan”dan, bunu nasıl söyleyebildiğini “78 milyon” olarak sorduk mu? Hiç olmazsa “özür” dilemesini istedik mi?
Her gün şehit cenazelerini sonsuzluğa uğurladığımız şu günlerde aynı soruyu kendisine sorduk mu? Ne gezer, onurlandırıp, ödüllendirip Cumhurbaşkanı yaptık... Demek ki, unuttuk...
“Atatürk”e “ayyaş, “İnönü”yü de katarak “iki ayyaş” diye seslendiğinde de ne yaptık?
“İnsan”ın -bırakın söylemeyi- duyunca yüzünü kızartan, içini bulandıran bu söylem karşısında ayağa mı kalktık? Hesabını sormak bir kenara, ne ölçüde, ne yoğunlukta sorguladık?
“Biz kindar değiliz ki!” diyerek, çoktaaan “sindirip” unuttuk mu?
Dahası “10 Kasım” gününün anlamını, “Atatürk’ün huzurunda ‘sap’ gibi durmak!” diye algılayıp açıkladığını da sanırım anımsamıyoruz...
“2002”den bu yana, “11 yıl” boyunca “AKP” iktidarının, son “2 yıl”da da -Atatürk’ün kurduğu- TC Devleti’nin başı olarak “Anıtkabir”de, “ayyaş” dediğinin huzuruna çıkıp, “sap” gibi nasıl durduğunu, nasıl durabildiğini kendisine hiç sorduk mu?
Çünkü, yetişkin bir “insan” için -böyle bir benzetme yapan- biri için, doğrusu “kolay” bir iş değil... “Takıyye” yaptığını düşünsek bile...
Ayrıca “29 Ekim”de de “Atatürk Cumhuriyeti”nin “92.” yılını kutlarken, “O’nun” huzuruna çıktığında, “Seni Meclis seçti, beni halk seçti” gibi bir üstünlük taslamaya giriştiğini “TV”de duyunca, insan ne yapacağını kestiremiyor; gülsün mü, üzülsün mü?
“92” yıl önce “Cumhuriyet” ilan edilip “Atatürk”, “Cumhurbaşkanı” seçildiğinde, yalnız Türk halkının değil, dünya “Müslüman halkları”nın, bütün “mazlum ülkeler”in de “Cumhurbaşkanı” olmuştu; bunu o ülkeler, o halklar yolladıkları telgraflarla bildirdiler; “Meclis” oturumlarında okunan bu telgraflarda, bu isteklerini açıkça dile getiriyorlardı; dolaysiyle konu belgeleriyle tarihte yerini almıştır.
Öte yanda “Erdoğan” -kendi kendine- “Ortadoğu”nun önderi (lideri) olmaya kalkıştığında sonucun ne olduğunu gördük... “ABD”nin kendisine verdiği “BOP” eşbaşkanlığıyla yetinmesi gerekiyordu.
Bilmem anımsar mısınız o günlerde taşkın bir “coşkuyla” ne diyordu? Şunu: “Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP’un), eşbaşkanlarından biriyiz! (...) ‘Diyarbakır’ bir ‘yıldız’ gibi parlayacak; bölgesinde bir ‘merkez’ olacak, ‘merkez!”.
Ne ki, bir süre sonra, bizler anlayacaktık bu ilimizin nerenin merkezi olacağını; kısaca söylersek, “Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu’yu da içine alan ‘Kürt Koridoru’nun merkezi olacaktı...”
Yine bilmem anımsanır mı, ‘10 Kasım’ günkü konuşmasının bir yerinde, “hiçbir şeyi konuşmaktan, tartışmaktan çekinmemeliyiz” dediği.
Eh, o zaman sürdürelim; bu konuşması boyunca bir kez olsun “Atatürk” demedi; tıpkı yayınladığı “mesaj”da olduğu gibi ya “Mustafa Kemal” ya da “Gazi Mustafa Kemal” diye andı; oysa “O’nun” da bir soyadı var kuşkusuz.
“Soyadı Yasası” kabul edildiğinde “1934” halk önderine “ATATÜR K” soyadını verdi; bu yasa yürürlüğe girdikten (2 Ocak 1935) sonra da artık “Mustafa Kemal Atatürk”tü.
Ve yine ayrıca, dünyanın hiçbir yerinde bir “devlet başkanı” -ölmüş de olsa- adıyla anılmaz; ya “adı ve soyadı” ile birlikte ya da “soyadı”yla anılır, kendisine bir orun (unvan) verilmiş olsa da; nasıl ki “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip” ya da “Cumhurbaşkanı '52ecep”, “Başbakan Ahmet”, “Bakan Faruk”, “Ge. Kur. Bşk. Org. Hulusi”, “ Belediye Bşk. Kadir”, “Vali Mehmet” denilemeyeceği gibi ilk “Cumhurbaşkanı”mız da “Mustafa Kemal Atatürk” ya da “Gazi Mustafa Kemal Atatürk” ya da nüfusunda yazıldığı gibi “Kemal Atatürk”tür; bu böyle biline!.. Yarın “Beşiktaş”tayız!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları