‘Contemporary İstanbul’daki İran

14 Kasım 2015 Cumartesi

İran’da sansürün şeytani gölgesi yaşamımı gölgeledi” diyor film yapımcısı Hana Makhmalbaf… Tanımış yönetmen Muhsin Makhmalbaf’ın da kızı olan Hana’nın yaşamının dramını özetleyen sözler şöyle devam ediyor:
Ülkemi bir saat içinde, bir el çantasıyla terk ettim. Her şeyimi geride bıraktım ve objelere bağlanmamak gerektiğini bu sayede öğrendim.
Çağdaş Sanat Fuarı “Contemporary İstanbul”un (Cİ) açılışındayız... 16 bin metrekarelik bir alana yayılan ve 700 sanatçıyı kapsayan sergi bu yıl odağa “İran sanatı” ve “İranlı sanatçıları” koyuyor…
Kısa süre önce “Milano Expo”da gördüğüm en başarılı pavyonlardan biri olarak “İran pavyonu”ndan söz ettiğimde, “Türk sekülerlerinin anlamsız ve abartılı İran hayranlığı” diye abuk subuk “tweet”ler atanlar olmuştu…
Elemtere fiş kem gözlere şiş… sonra İran “Milano Expo”nun en beğenilen pavyonlarından biri seçilmesin mi?
Diyeceğim o ki başınızı nereye çevirseniz bir “İran olgusuyla” karşılaşıyorsunuz.
İran son dönemin en konuşulan ülkelerinden biri oldu ve dünyanın en iddialı sanat fuarları arasına katılan “”de “Focus” bölümüne şimdi “İran sanatı”nı yerleştiriyor…

‘Muhteşem çürüme!..’
Abartılı İran hayranlığı”(!) gibi üfürükten tayyare ithamları göze alarak, bu tercihin hem zamanlama, hem içerik bağlamında çok isabetli olduğunu söylemek istiyorum.
Tahran’ın beş sanat galerisiyle temsil edilen yapıtlarına göz attığınızda, Türkiye ve İran’ın ruhunun her şeye rağmen çok farklı olduğunu görüyorsunuz.
Evet, İran’da da canlı bir “çağdaş resim sanatı” var… Ama İran çağdaş sanatının geleneğe, bizden bir yanıyla çok daha fazla bağımlı ve abanmış olduğunu fark ediyorsunuz…
”de bu bağlamda ilk planda gözüme çarpan değişik bir eğilim örneğin, “kaligrafi sanatı” ile “soyut resmi”; modern yorumla hemhal ediyor…
Bu geleneksel ve modern yorumun, “”deki en bariz temsilcisi ressam Kourosh Shishegaran
İlgimi çeken bir diğer sanatçı ise Samira Alikhanzade… Alikhanzade’nin kaligrafiyle ilgisi yok… Ama o da ‘50’lerden kalma “Şah yılları” fotoğraflarını, kendisine ilham kaynağı yapmış…
Bugünü o da sonuçta “geçmişten yola çıkarak” yorumluyor.
Ressamın, eski sandıklardan bulup çıkardığı “devrim öncesi İran fotoğraflarında” tüm kadınların başları açık; erkekler, takım elbise ve kravatlı.
Alikhanzade bu fotoğrafları aynalı bir fon üzerinde renklendirerek kullanmış.
Esere dışardan bakanların aynada kendilerini yansıtan bu nostaljik fotoğraf yapıtına İranlı ressam -İslam cumhuriyetinin Şah yıllarını “dekadans” diye damgalayan ithamına atfen- “Glorius Decay/Muhteşem Çürüme” adını vermiş!

‘İran’ın Aydınlık Kadınları’
Resim ötesine İran bağlamında en düşündürücü bölüm, “Vogue Gallery Türkiye” nin “İran’ın Aydınlık Kadınları”na atfettiği kısım...
Vogue Galeri”; yazar, akademisyen, film yapımcısı, gazeteci, yönetmen, sanat ve mimarlık küratörü olan bir dizi -başı açıkİranlı kadının portresi ile “sürgüne mahkûm edilen” kadınların düşlerini/düş kırıklıklarını yansıtan bir sunum yapmış.
Hana Makhmalbaf’ın da aralarında yer aldığı bu “İran’ın Aydınlık Kadınları” sunumu altında şu çarpıcı sözler dikkat çekiyor: “Onlar yaşadığı toplumda kendini sıkışmış hisseden kadınların ilham kaynağı.. Onlar doğdukları toprakları terk etmek zorunda kalan kadınlar…
Türkiye’de kelepçede dahi “başörtüsü kriterlerinin” konuşulduğu ve yasa önünde eşitlik ilkesinin bozulduğu bir ortamda, “İran’ın Aydınlık Kadınları” giderek “ortak bir kader” çağrışımı yapıyor..
İran özde Türkiye’den çok farklı bir ülke; farklı bir kültür. Ama Alikhanzade’nin “aynalı fotoğraflarında” olduğu gibi tıpkı…
İran’a bakarken hep bir yandan da Türkiye’yi düşünmeden kendinizi alamıyorsunuz.
İran her dem olduğu gibi, “”de de, önümüze bir ayna koyuyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları