Aslı Aydıntaşbaş

Obama G20’de ne diyecek?

15 Kasım 2015 Pazar

Antalya’daki G20 zirvesi, Ankara açısından uzun bir küslük dönemi ve yüzde 49.5’lik seçim başarısından sonra Tayyip Erdoğan’ın dünya sahnesine yeniden dönüşü olarak tasarlanmıştı.

Ancak G20’den bir gün önce gerçekleşen Paris saldırısı, ister istemez zirveyi gölgeledi. Dünya liderleri, G20’nin ana konusu olan ekonomik konular yerine, teröre karşı ortak duruş sergilemek ve tüm dünyaya “Fransa’ya destek” mesajı vermek isteyecektir. Paris saldırısı sonrasında topluca ilk kez mikrofonların karşısına geçen liderler, her şeyden fazla Paris ve IŞİD terörü sorularıyla muhatap olmak zorunda kalacaktır.

Zirvenin IŞİD, mülteciler ve Suriye odaklı olması, Ankara açısından istenmeyen bir durum değil. Hazırlık aşamasında Türkiye, bu konuları daha fazla gündeme sokmak istemiş, bazı katılımcı ülkeler ise G20’nin aslen ekonomik bir birlik olması nedeniyle isteksiz olmuştu. Bu anlamda Erdoğan, muhtemelen dün Paris sonrası mesajında yaptığı gibi IŞİD’e karşı işbirliği vurgusunu “Gelin tüm teröristlere karşı işbirliği yapalım” diye genişleterek, ikili görüşmelerde PKK’ye karşı destek isteyecektir.

Ancak bu teklifin ikinci bölümü, yani Erdoğan’ın G20’de Paris olayını PKK’ye karşı ortak tutuma evirme çabasının, “Hı, hı” diye karşılansa şu anda Batı’da gerçek anlamda destek bulması kolay değil. Son zamanlarda Paris ve Washington’ı ziyaret ettim. Başta bu iki ülke olmak üzere Batı, halihazırda PKK’nin Suriye’deki uzantısı sayılan PYD’yi, IŞİD’e karşı mücadelede en önemli yerel müttefiki olarak görüyor.

Mesela Paris katliamının olduğu gün New York Times’da Michael Gordon imzasıyla yayımlanan haber, PYD ve PKK’nin, Barzani’ye bağlı peşmergelerle birlikte Ezidi kenti Sincar’ın IŞİD’den geri alması büyük bir övgüyle anlatılıyordu. Batı için bu Kobane’den sonra IŞİD’e karşı ikinci büyük başarı. New York Times, “PKK liderleri” diye tanımladığı komutanlardan alıntı yaparken, bir yandan örgütün artık şu ya da bu biçimde IŞİD karşıtı bir güç olarak dünya sahnesinde “akredite” olduğunu da gösteriyordu.

G20’ye dönersek... Birkaç hafta önce Washington ziyaretimde, Amerikan kamuoyu ve karar vericilerin Türkiye’deki demokratik gidişat ve medyaya yönelik baskılar konusunda hiç olmadıkları kadar kaygılı olduklarını gördüm. Kongre’den medyaya kadar Washington’da Türkiye’nin imajı “otoriter” bir rejim olarak tescillenmiş.

Bu ortamda bana fısıldanan ABD Başkanı Barack Obama’nın Erdoğan’la 1.5 saatlik birebir görüşmesinde “medyaya yönelik baskılar” ve ifade özgürlüğü konularını gündeme getireceği oldu. Obama’nın ayrıca münasip bir dille çözüm sürecine yeniden dönülmesi yolundaki görüşlerini de dile getirmesi bekleniyor.

Tabii Washington’da, yüzde 50’lik bir seçim başarısından sonra bu tarz tatlı hatırlatmaların Ankara’da çok büyük bir etkisi olacağı beklentisi yok. Amerikalılar pragmatist. Şu anda öncelikleri Suriye ve IŞİD’le mücadele; bu anlamda koskoca bir Türkiye’yi küstürmek niyetinde değiller. Uyarılar kamuoyunun önünde bile olsa sert olmayacaktır. Washington’da sık sık duyduğum İngilizce tabir, “Tabii Erdoğan’la iş yapmak zorundayız.”

Aynı Merkel’in son gezisi ve mülteci krizi sonrası Avrupa’yla ilişkilerde olduğu gibi, Ankara artık Batı açısından “bizlerden biri” değil Soğuk Savaş yıllarındakine benzer bir “cephe ülkesi” olarak görülüyor. İlişki biçimi, AB üyeliği gibi ortak dünya tasavvuru değil, bir cins al-ver.

Türkiye yıllardır Suriye’de “tampon bölge” kurulmasını istiyor ve G20 zirvesinde Erdoğan bu teklifini dünya liderleri nezdinde yineleyecektir. Kimsenin farkında olmadığı, aslında Batı açısından zaten bir tampon bölge var; o da maalesef Türkiye’nin kendisi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları