Basının Sado Mazo ile İmtihanı

18 Şubat 2014 Salı

Sadece özgürlüğüne bedel ödemeyi göze alan, gerçekten özgür olmayı ister.
O yüzden özgürlük, hem elimizin altındadır hem de Kaf Dağı’nda.
Pazar günü Cağaloğlu’nda basın özgürlüğü için yürüyen bir avuç gazeteci ve o yürüyüşe değil Fenerbahçe’deki yürüyüşe giden diğer gazeteciler...
Hepsi bu gerçeği biliyorlar aslında.
Ertuğrul Özkök 2009 yılında yazdığı bir köşe yazısında, göğsünü gere gere, gazeteciliğin rol modellerini Abdi İpekçi- Uğur Mumcu tekelinden kurtarmaya aday bir devrimci olarak mesleğe başladığını anlatırken, bize aslında acıdan zevk almayı öneriyordu.
Hem de tekel sandığı değeri yıkanın kendisi değil karanlık katiller olduğunu, onun gibilere yolun cinayetlerle açıldığını hiç umursamadan.
Ölenlerin mezarları üzerine inşa edilen bir evde partiler düzenliyor olmanın tedirginliğini yaşamadan.
Şu anda basında etkin olan isimler, bu değerleri yıkmayı marifet sayanlar.
O yüzden kimse özgürlük peşinde koşmaya hevesli değil.
Hepsi acıdan zevk almaya ve acıtarak zevk vermeye çalışıyorlar.
Pazar günü yürüyen o bir avuç gazetecinin işaret ettiği gibi, başka bir basın tabii ki mümkün, başka bir düzen de mümkün
Mümkün olmayan, herkesin hep birlikte bu “başka” şeylerin gerçekleşmesi için bedel ödemeye hazır olması.
90’larda basında sendikasızlaştırma hareketleri başladığında, sendikayı savunan gazetecileri patronlar, o zamana kadar hayal bile edemeyecekleri kadar yüksek maaşlarla kafeslere soktular.
Hayat standartları değişir değişmez, başka bir sektörde yaşansa, o zamanlar hâlâ haber değeri olan akıl almaz oyunlara gönüllü olarak kolayca alet olan gazeteciler, doğal olarak patronların gözüne hemen giriverdiler.
Aksini yapanlar da bir şekilde devre dışı bırakıldı.
İçerde kalıp direnen azınlıksa doğal olarak etkili olamadı.
Fatih Altaylı ile Cüneyt Özdemir...
O karşılıklı bir anlık suskunluklarında aslında çok uzun bir metin var.
Gazetecilerin hepsi, iktidarda olanlar da devrikler de, o metni bir solukta hemen okudular. Ve muhtemelen o an onlarla birlikte onlar da sustular.
İsmet Berkan ve Balçiçek Pamir...
Kim bilir ne uğruna, basının sado mazo fantezilerle imtihanında feci şekilde sınıfta kaldılar.
Gazeteci olmanın birinci şartı, dünyadan habersiz Fatma Teyze’ye, Ahmet Amca’ya, yani kolayca ajitasyona gelen saftirik insana nazaran, en azından bir tık daha dünyadan haberdar olmaktır.
Sadece o bir tıkla;
O genç kadının verdiği polis ifadesini satır satır okursun ve onu Gezi’de sokak ortasında öldürülen çocuklardan, karakollarda taciz edilen insanlardan, sokak aralarında şişlenen travestilerden, töre cinayetlerine kurban giden kadınlardan kolayca ayırt edebilirsin.
Sadece o bir tıkla;
Gezi olayları sırasında deri eldivenli, üstleri çıplak erkekler Kabataş iskelesinde başörtüme işediler diyen 25 yaşındaki Z.D’yi, Sultan Sülayman’ı oğlu Şehzade Mustafa’yı öldürttü diye savcılığa şikâyet eden 47 yaşındaki Hasan Köz’le aynı kefeye koyman gerektiğini,
sss olayı duyduğun an bilirsin.
Sadece o bir tık;
Seni hem gerçekten gazeteci, hem erdemli, hem de ele güne karşı biraz olsun akıllı yapar.
Sonra da özgür kılar.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları