Erdoğan'ı Kim Frenleyecek?

11 Haziran 2013 Salı

“Başbakan’a hâkim olan duygu hayal kırıklığı” diye yazıyordu Erdoğan’a son Kuzey Afrika turunda eşlik eden yandaş yazarlardan biri ve “direniş” karşısında AKP liderinin düşüncelerini şöyle anlatıyordu:
“Bunca yıldır canımı dişime takarak çalıştım. Suikast girişimleri atlattım. Darbe girişimlerine direndim. Askeri vesayetle mücadele ettim. Terörü bitirmek için en büyük riski aldım. Yüzde 50 desteğim var. Bana oy vermeyen yüzde 50 de kabulüm... Bunca emekten sonra nedir ortaya çıkan bu görüntü? Bu şiddet, bu, Batı’da bir anda alevlenen olumsuz kampanyalar? Hak etmediğini düşündüğü bir tabloya karşı öfke duyuyor Başbakan. Bir de bunca mücadeleden sonra taviz verir görüntüsünün acziyet yaratacağına inanıyor.”
“Hayal kırıklığı”, “öfke” ve “zaaf” görüntüsü vermemek...
Yakınındakiler, Başbakan’ın psikolojisini böyle özetliyor.
Bu tespitler uyarınca Başbakan millete.. sahiden de sadece canla başla hizmet ettiğini düşünüyor.
Her şeyi bildiğini varsaymasını ve yatak odamızdan TV karşısındaki seçimlerimize kadar, en olmayacak konulara kadar ahkâm kesmesini,
“paha biçilmez hizmetlerinin” doğal sonucu olarak görüyor.
Geçen yıl tam bu aylarda yapılan kürtaj tartışmalarını hatırlayın...
“Terbiyeden muaf tipler, Başbakan bu işlerle neden uğraşıyor diye soruyor!” diyen Erdoğan sonsuz hayretini belirtmiş, ardından eklemişti:
“Bu ülkede her meselenin sorumlusuyum ben. Bir Başbakan olarak, hepsiyle ilgilenirim.”
“Millete hizmet misyonuyla” hareket eden Başbakan’a kadın sağlığı konusunda, kadın doğum mütehassıslarından önce müdahil olmak doğal geliyordu.
Heykel meselesinde daha önce heykeltıraşlara, tiyatro üzerinde tiyatroculara ayar verirken olduğu gibi
“Kimse bize mürebbiye gibi parmak sallamasın!” diyerek sanatçılara da bodoslamadan çıkışmıştı:
“Siz (tiyatrocular!) kimsiniz?Her konuda otorite olduğunuzu iddia etme ehliyetini nereden alıyorsunuz? Tiyatro tekelinizde mi?”
AKP Türkiyesi’nde nicedir her konuda tek otorite var: O da harbiden
“Her şeyle yalnız ben ilgilenirim!” diye herkese had bildiren Tayyip Erdoğan.

\n

RTE gerçeklerden koptu mu?

\n

“Batı’da bir itibarsızlaştırma kampanyası yapılıyor” diyerek şimdi komplo teorileriyle açıklanmak istenen uluslararası tepkilerin temelinde, en çok bu.. “her şeyde tek otorite” olma haline gösterilen hayretler ve kaygı var.
Geçen akşam Fransa’nın
“F24” kanalında seyrettiğim bir tartışma programında, dakikalarca bu konu tartışıldı.
AKP’nin eski dış politika mimarlarından
Suat Kınıklıoğlu’nun da Türkiye’den katıldığı programda sunucu defalarca, “Erdoğan gerçekle temasını kaybetmiş olabilir mi?” sorusunu sordu.
Önceki akşam ana haber saatinde Erdoğan’ın Gezi’ye karşı yaptığı mitinglerini derin şaşkınlıkla aktaran
“CNN” muhabiri de, keza aynı kaygının izini sürüyordu.

\n

‘Tek adamın tüm dalkavukları’

\n

Erdoğan AKP’sine ve ABD’nin Türkiye’ye biçtiği “ılımlı İslam” projesine şimdiye değin tam gaz destek veren ABD “think-tank”çilerinden Henri Barkey de nitekim, yazdığı son yazıda aynı konuya odaklanıyor.
Washington merkezli düşünce kuruluşu “National Interest”in (Ulusal Çıkar!) sitesinde çıkan “Başbakan’ın tüm dalkavukları / All the Prime Minister’s Yes-Man”isimli yazısında Türkiye’deki mevcut sistemin fiilen bir “tek adam” ve “tek parti” sistemine dönüştüğünü ilan eden; “Artık her şeyi yalnız etrafını evet-efendimcilerle çeviren Erdoğan biliyor. Erdoğan’ın danışmanları sadece, zaten onun verdiği kararları onaylıyor!” diyen “Türkiye uzmanı” Barkey -özetle!- şunları ekliyor:
“Başarı kafasına vuralıberi, Erdoğan ülkeyi bizzat eviymiş gibi çekip çevirmeye başladı. Güçlü siyasi güdüleri, şimdiye dek tehlikeli dönemeçlerde viraj almasını sağlamıştı. Ancak bu kez siyasi güdüleri Erdoğan’ı yanılttı. Sorumluluğu dış güçlere yükleyen ve tutkuları bileyen beyanlar veren Erdoğan, ilk büyük siyasi hatasını yaptı.”
Meydanlara topladığı taraftarlarına
“Camide içki içtiler” salvolarıyla kışkırtıcı biçimde gaz veren, “faiz lobisi”, “dış güçler”, “bedel ödetiriz”, “ümüklerini sıkarız” tehditleri savuran Erdoğan, bugün her zamankinden çok “gerçekten kopma” kaygısı yaratıyor.
Başbakan bir yandan sınanmasına tahammül edemediği otoritesini bu yolla tescil ve tesis ettiğini düşünürken, bir yandan da kutuplaşmaları daha derinleştirerek kazanmayı düşündüğü seçim silsilesinin maratonunu fitillemiş oluyor.
“Çapulcu” sözcüğüne kafasınca uygun gördüğü tanımı veren Başbakan, demokrasiye de keyfi tarifini biçiyor: 4 yılda bir sandıkta konuşacak, asla hizadan çıkmayacak, yalnız sevgi tezahüratlarında bulunacak koyunlaşmış bir “demos” düzeni bu.
Erdoğan’ın buyruklarıyla konuşulan bu dili;
Orhan Pamuk’tan Adalet Ağaoğlu’na “yetmez ama evet”çi aydınlarımızın yıllar yılı güle oynaya sorgulamadan kucaklamış olmasına yanıyorum en çok da...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları