De Omnibus Dubitandum Est

11 Haziran 2013 Salı

Karl Marx kızlarının ödev kâğıtlarına “De omnibus dubitandum est” diye not düşermiş. Ben de kendi “ödev” kâğıtlarıma, Descartes’ın “Her şeyden şüphe duymak gerekir” anlamına gelen bu sözünü hep not düşerim. O yüzden her zaman olduğu gibi yine “Hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak” diye sevinenlerin hevesini kırmaya yatkınım. Evet, bazen ben de tedirgin oluyorum; ama her şey olup bittikten sonra ruhum erken sevincimin düşeceği bir yılgınlıkla yaralanacağına, varsın şimdiden derin bir şüphenin yersizliğiyle dağlansın, razıyım.
Elimde değil; daha düne kadar uzlaşmacı muhalifleri tarafından “
Yiğidi öldür ama hakkını ver” denilerek başarılı bulunan bir liderin, üç gün içinde, sadece bizim değil, politik ortaklarının ve hatta tüm dünyanın gözünde “deli” etiketiyle kolayca rafa kaldırılma çabasının altında bir bit yeniği arıyorum.
Elimde değil; kapitalizmin pembe olanaklarıyla derinden zehirlenmiş bir toplumun antikapitalist bir hareketle parlayan heyecanının kalıcılığına güvenmiyorum.
Elimde değil; politik referanslara dayanmayan kalkışmaların, politik kurnazlıklar karşısında kalıcı bir gücü olabileceğini ezberim almıyor.
Beni umutlandıran tek şey var, o da isteğin büyülü gücü.
Biz ne istersek o olur, bunu biliyorum.
Ama ne istediğimizi bildiğimizden emin değilim.
Hele hele kim olduğumuzu bildiğimizden... çok şüpheliyim.
Elimizde bayraklar sallayıp sert adımlarla Gezi Parkı’nı tavaf ederken, insanların sırtına kendi sloganlarımızın yazılı olduğu çıkarmaları sorgusuz sualsiz yapıştıran
Mustafa Kemal’in askerleri miyiz?
Laikliği küçümsemeyi hâlâ marifet sayan, ulus ya da ümmet nedir hiç düşünmeden ulusalcılara dudak büken, kelimelerin tuzağına düşüp liberalliği özgürlük sananlar mıyız?
Canımızı acıtana kadar yumruk sıkarak ve boğazımızı yakan eski sloganları haykırarak, daha doğmadığımız yıllarda öldürülmüş onlarca devrim şehidinin yasıyla mühürlenmiş, genç sevinçlerden mahrum bırakılan solcu çocuklar mıyız?
Yıllarca süren silahlı bir mücadelenin ardından, şaibeli pazarlıklarla girilen bir barış sürecinde, aslında aynı dili konuşmadığımız iktidarla daha dün işbirliği yapan; şimdi de yıllarca yasaklı olan dilimizin şarkılarını, şehrin en mühim meydanında bağıra bağıra söyleyebilmenin hazzıyla, iktidara kafa tutan ezilmiş bir halk mıyız?
En renkli kıyafetlerimiz ve en edepsiz ve en tatlı hallerimizle
“Yasak ne ayol” diye diye meydanı tavaf eden, “Eşcinseller her yerde; evde, işte, Meclis’te” gerçeğini sadece kurtarılmış meydanlarda haykırabilen, hayatın ara sokaklarına girdiğimizde acımasızca taciz edilen kırılgan ruhlar mıyız?
Dindar insanlarla birlikte yaşamanın kuralının karşılıklı hoşgörü olduğunu unutup, yersiz bir suçluluk duygusuyla bunu tek taraflı bir saygı sığlığına indirgeyen ve ilişkiye hiç fark etmeden kalıcı zararlar veren tavizkâr inançsızlar mıyız?
Büyük paraların idare ettiği karanlık bir rekabet ekonomisinin küçük ve yoksul birer neferi olduğumuzu görmeden, ölümüne benimsediğimiz bir taraftar kimliğinin aslında neye alet olduğunu hiç sorgulamadan, delikanlılığımıza ve adalet duygumuza güvenerek, çatışmalarda en önde duran ve barikat yapmakta, ateş gibi kavurucu bomba kovanlarını çıplak elle tutup geri atmakta mahir olan ölümlü kahramanlar mıyız?
Yoksa herhangi bir iktidar talebi bulunmayan, çevreye duyarlı, barışçıl, iyi kalpli, kibar ve akıllı olan, bizden önceki yılgın nesillere dönüp “
Bakın tek kelime Marx okumadan da devrim yapmak mümkün” diyen özgür ruhlu siyasetdışılar mıyız?
Kim olduğumuz bir yana, peki doğru olan ne?
Polis çekilir çekilmez, etrafımızı barikatlarla çevirip, şehrin en mühim meydanında zafer kazanmanın sarhoşluğuna kapılmak mı; yoksa polis neden buradan çekildi de diğer alanlarda şiddet sürüyor diye, kazanılan zaferden kuşku duymak mı?
İktidarın başındakinin delirdiğine kanmak mı; iktidarın bizi delirtmeye çalıştığından şüphelenmek mi?
Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanmayı ben de çok isterdim. Ama madem akıl ve bilim, inançtan çok şüpheyle evrilir; demek ki aslolan inanç silahını şüphe zırhıyla koruyabilen değişimdir.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları