Taksim Cumhuriyet Meydanı ve Gezi Direnişi

13 Haziran 2013 Perşembe

Planlama, şehircilik ve mimarlık sorunlarıyla yüklü bütün bu çok boyutlu işler için karar oluşturmada tek otorite Başbakan olmamalı. Bu işlerin asıl sorumlusu yerel yönetimdir. Bugün yaşananlar ve plansız gidiş dünya şehri İstanbul’a yakışmıyor.

Bu konuya geçen aralık ayındaki bir yazımda şöyle değinmiştim: “İstanbul’un en önemli meydanı... Cumhuriyet’in meydanı... Yayalaştırma söylemiyle altı oyuluyor... Üstü düzenleniyor mu? Hayır... Meydan bariyerlerle kuşatılmış, makineler harıl harıl çalışıyor; trafik arapsaçı. Oradaki esnaf ve dükkânlar perişan. Anlayış, ‘ben yaptım oldu’ anlayışı. Ne yapıldığı konusunda kimsenin bilgisi yok. Zaten ortada ciddi bir proje de yok. Müteahhit çalışıyor!..”

İstanbul Serbest Mimarlar Derneği, 16 Mart 2013 günü Sayın Başbakan’a Taksim Meydanı konusuna ilişkin olarak bir görüş yazısı göndermiş ve görüşme isteminde bulunmuştu. Derneğin eski-yeni bütün başkanlarının katılımıyla hazırlanmış ve imzalanmış olan o yazıya Başbakanlık’tan herhangi bir yanıt gelmedi. Dikkate alınmayan o yazı aslında dikkate değer ciddi öneriler içermekteydi.
Zaman zaman ülkemizde mimarlar, mühendisler katkı vermek yerine yalnızca yapılanları eleştirmekle suçlanırlar. Bazen de sorumlusu olmadıkları pek çok çarpıklık onların sırtına yüklenir. Yukarıdaki örnek, önerilerin dikkate alınmadığının yeni bir kanıtıdır.
Geçen sürede Taksim ve çevresindeki yapım çalışmaları yoğun bir şekilde sürdürüldü… Asker Ocağı Caddesi üzerinde bulunan ve Gezi Parkı’nın sürekliliğini sağlayan köprü bir anda yıkılıverdi. Sıra bu kez -hangi projeye göre bilinmez- parkın yıkımına ve bir kısım ağaçlarının sökülmesine gelmişti. İşte tam o sırada toplumsal eylem başladı. Ağırlıklı olarak gençlerden oluşan, aylardan beri dile getirdikleri önerileri hiç dikkate alınmayan Taksim Platformu’ndan bir grup gece-gündüz ağaçları koruma nöbetine başladı. Nöbet, bir sabaha karşı tam teçhizatlı polisin aşırı şiddetle yaptığı baskınla sarsıldı. Ondan sonra da Taksim odaklı tepkiler, bilindiği gibi önce İstanbul’a sonra da bütün Türkiye’ye yayıldı.
Aslında, bu tepkisel olay Taksim için bir ilk değildir. Yıllar önce, İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanı olduğu dönemde Gezi’nin Taksim Meydanı’na bakan merdivenleri üzerindeki düzlüğe yerleştirilmek üzere, at üstünde bir heykeli yaptırılmış, hatta kaidesi bile yerine konmuştu. Ne var ki, ünlü Alman heykelci Rudolf Belling’in yapıtı olan heykel bir türlü oraya dikilemedi. O dönemin gençliği, Meydan’daki Atatürk Anıtı’nın daha yükseğindeki bir noktaya başka bir heykelin yerleştirilmesine izin vermemişti. Hazırlanmış olan heykel, İnönü’nün cumhurbaşkanlığından ayrılmasından yıllar sonra 1982’de Maçka-Taşlık Parkı’na, İnönü evinin karşısındaki bir noktaya dikildi. Hâlâ oradadır.
İşte görüldüğü gibi, çok eleştirilen tek parti döneminde bile, “en güçlü”nün gücü toplumun eğilimini aşmaya yetmemişti. O dönem, İsmet İnönü’nün en güçlü olduğunun sanıldığı dönemdi.
Bugüne gelince… Başbakan’ın İstanbul’a ilgisi son yıllarda giderek arttı. Belediye başkanı iken yapamadığı, hatta Boğaz’a 3. köprü gibi, yapılmasına karşı çıktığı kimi projeleri başbakanlığı döneminde gerçekleştirmek istiyor. Aslında İstanbul’a ilgi duyma yaklaşımı şehir için avantajdır. Ne var ki büyük yatırımlar konusunda çok ciddi, çok tutarlı projeler hazırlanması, kent planlamasıyla uyumunun irdelenmesi, uzman görüşlerinin alınıp değerlendirilmesi, kentlilerin sürekli paylaşım yoluyla bilgilendirilmesi yani hiçe sayılmaması gerekiyor. “Sandıktan ben yüzde elli oy alarak çıktım; yetki bende, dilediğimi yaparım” inancı, demokrasilerde yönetimlere istediğini yapma yetkisini ve özgürlüğünü vermiyor.
Son zamanlarda gündeme gelen bazı büyük proje konuları yukarıda açıklanan nedenlerle yalnızca uzmanların değil, halkın da tepkisini çekiyor. Taksim direnişi kentlinin kent üzerindeki hak arayışıyla başladı ve dalga dalga başka alanlara yayıldı. Bugünün tartışma gündeminde çok başka toplumsal ve siyasal konular da var kuşkusuz. Bu yazımı kent ve mimarlık konularıyla sınırlı tutmak istiyorum. İşte o kapsamda yalnızca İstanbul’daki tartışmalı konulardan bir bölümü: Yıkılan Emek Sineması… Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmak istenmesi… Taksim Cumhuriyet Meydanı operasyonu… Gezi’nin yok edilmesi girişimi… Taksim’e Topçu Kışlası görünümünde rezidans, AVM ya da şehir müzesi… Kanal İstanbul… Çamlıca’ya, Taksim’e, Göztepe’ye cami… 3. Boğaz köprüsü… 3. havalimanı… Galata Limanı… Haydarpaşa… Avrasya tüneli projesi… Tarihi Kuşdili Çayırı’na AVM girişimi… Koruma altındaki İnönü Stadı’nın yıkılması kararı… Haliç’i perdeleyen Metro Köprüsü… Hafife alınacak bir liste değil bu. Hepsi de kent bütünlüğü ve planlamasıyla bağlantılı; bunların hiçbiri plan dışı siyasal dayatmayla ya da “ben yaptım oldu” anlayışıyla sürdürülecek gibi değil.
Planlama, şehircilik ve mimarlık sorunlarıyla yüklü bütün bu çok boyutlu işler için karar oluşturmada tek otorite Başbakan olmamalı. Bu işlerin asıl sorumlusu yerel yönetimdir. Bugün yaşananlar ve plansız gidiş dünya şehri İstanbul’a yakışmıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Maçlarda İstiklal Marşı 31 Aralık 2014

Günün Köşe Yazıları