Suriye'deki Türkiye ve İmaj Sorunu

17 Haziran 2013 Pazartesi

Türkiye son birkaç yıldır Suriye’yi konuşuyordu. Sadece konuşmuyor Suriye’deki iç çatışmaların ve Esad’ın devrilmesinin bir tarafı olmuştu.
- 900 km’lik Suriye sınırımızda eskiden ticari ürünler, turistler, işadamları gelip giderken son birkaç yıldır silahlar, mülteciler, patlayıcılar gelir geçer oldu.
Adana’dan Gaziantep’e bütün bölge ekonomik olarak büyük kayba uğramış. Türkiye ekonomisinin Ortadoğu kapısı, Irak Kürdistan’ı hariç kapanmış.
- Bölge ülkeleri ile olan ekonomik, sosyal ve siyasal ilişkiler çok olumsuz bir noktaya gelmiş. Bağdat ve Şam ile yaşanan siyasi ve iktisadi sorunlar yanında Arap baharının yaşandığı ya da üretildiği diğer Kuzey Afrika ülkeleri ile ilişkiler de bozulmuş özellikle ekonomik olarak.
- Ankara,
“Suriye ve Arap baharları konularında” ABD ve AB’ye çok yakın durdu. Suriye konusunda ise kraldan fazla kralcı oldu. Hükümet genel olarak, Arap dünyası ile ilişkilerde Batı’dan destek gördü. Özellikle Suriye politikası, “iç politika ve iş çevrelerinde eleştirildi, eleştirilmekte.”
Ankara’nın Suriye politikası içerde olduğu kadar dünya kamuoyunda da eleştirildi. ABD ve AB’nin desteğine rağmen, genel dünya kamuoyunun algılaması olumsuzdu. Son Reyhanlı olayı da tuz biber ekti.
Dünya kamuoyu (ve Batı) Türkiye’nin yeni yüzü ile Taksim’de karşılaştı:
- Uygar ve doğayı seven insanların daha fazla özgürlük istekleri dile getiriliyordu.
- Müzikle, dansla, şiirle, mizahla dünya medyasına sunulan farklı bir Türkiye ortaya çıktı.
ABD, İngiliz, Fransız, İtalya televizyon kanalları ve medyası yepyeni ve uygar bir Türkiye’yi birinci haber olarak sunuyorlardı.
Demokrasinin, barışın, sanatın kısacası insanlığın ortak değerleri gençlerimiz tarafından doğaçlama olarak ortaya konuyordu.

\n

Öteki değil…

\n

Batı’nın hep “öteki” olarak gördüğü Türkiye öteki olmadığını; hatta onlara örnek olacak bir çağdaşlık yaratmakta olduklarını gösteriyorlardı. Hem de isimsiz gençleri ile parasız, pulsuz, örgütsüz, art niyetsiz ama alın terleriyle ve yürekleriyle yoktan var ettikleri bir ortam oluşturuverdiler.
Saklı kalmış, gerçek Türkiye’nin öz değerlerini dünyaya duyurdular. Bütün dünya onların ayaklarına gelmeye başladı; televizyonlar, gazeteciler, sanatkârlar, mesaj gönderenler, en ünlü yazarlar, çizerler, siyasiler destek çıkıyorlardı.
İstanbul’dan, Türkiye’den, Ortadoğu’dan çıkmış olması bir tesadüf değildi; Taksim gezisindeki gençler aslında,
“İstanbul’un dünyanın kültürel başkenti” olduğunu, kendileri de farkında olmadan kanıtlamış oldular.
Evet bir boyutunda Suriye’deki Türkiye, öte yanda Taksim’deki, Taksim Gezisi’ndeki Türkiye.
Doğu ile Batı arasındaki sıkışmışlığın yarattığı çelişkilerden doğan bir kır çiçeği gibi.
İşin içinde yok yok, her şey var; penguenler, asırlık çınarlar, yurtdışından gelen piyanistler, organik biber gazları ve
Nasreddin Hoca’nın torunlarının yarattıkları inanılmaz çizgiler ve yazılar…
Dünya ilk defa öteki olmayan Türkiye’yi tanıyordu.
15 Haziran akşamı polisin Taksim Gezisi’ne saldırısı dünya televizyonlarında canlı olarak yayımlandı. Acaba Türkiye’nin küresel imajı bundan nasıl etkilendi? Demokrasi mi, iktidar mı, Türkiye mi, yoksa anarşi mi kazandı?

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları