Celal Başlangıç

HDP'nin 'Türkiye' yolculuğu

24 Kasım 2015 Salı

“Halkların Demokratik Partisi; ‘Halkların’ tamam, ‘Demokratik’ aranıyor” deyince haklı olarak sorulabilir:

“Halklar var da, demokrasi de aranıyorsa parti var mı?”

Başından söyleyelim; evet “parti” var.

Meclis’e giren diğer partilere göre hem de çok daha fazlasıyla var. Çünkü, 1 Kasım seçiminden hemen sonra il eşbaşkanlarını, parti meclisini ve merkez yürütme kurulunu toplayarak en kapsamlı değerlendirmeyi yapan tek parti HDP oldu.

AKP’de Bakanlar Kurulu’nu “en iyi yardımcı erkek oyuncu” görünümündeki Davutoğlu’nun mu, yoksa “tarafsız” olması gereken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mı belirleyeceği tartışılıyor.

CHP’de, tümüyle “ben daha iyi yönetirim” iddiasına sıkışmış, bazı “hevesli” milletvekillerinin kendilerini Kılıçdaroğlu’na rakip gördüğü bir kurultay süreci yaşanıyor.

MHP hâlâ eski bir Türk filmi gibi “n’ayır, n’olamaz” kıvamında, Bahçeli parti içi tüm demokratik mekanizmaları tıkamış.

HDP’de gerek parti kademelerinde, gerekse de yapılan daha “dar kapsamlı” toplantılarda eş genel başkanlardan Selahattin Demirtaş’a dönük eleştiriler var. Ama herkesin kabul ettiği gerçek; Demirtaş’ın alternatifsizliği. Figen Yüksekdağ da “eleştiri süzgecin”den geçirildi ama şu anda güçlü bir alternatifi olmadığı anlaşıldı.

HDP’nin çeşitli kademelerinde çok sorulan ama henüz yanıtı alınamamış bir soru daha var:

“Evet, medya seçim öncesi sansür uyguladı. Ancak son hafta önerilen en azında üç dört televizyon programını Demirtaş neden reddetti?”

Parti içersinde “Eğer Demirtaş bu programlara katılsaydı en azından birkaç yüz, birkaç bin oyla kaybettiğimiz milletvekilliğini kazanabilirdik, bu şansı kullanmadık” görüşü sık sık dillendiriliyor.

Elbette kulislerdeki “Kandil izin vermedi” iddiasına pek fazla değer veren yok. Daha soğukkanlı görüş ise CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın küçük bir kısmını aktardığı yaklaşımı daha makul buluyor

“Birincisi, merkez medyaya karşı ‘siz olmadan da biz bunu başarırız’ iddiası egemen oldu. İkincisi de en azından yüzde 13’ü garanti görmenin rahatlığıyla televizyonlar reddedildi.”

HDP’nin örgütleri de ciddi bir tartışma konusu. Çünkü en örgütlü olunduğu sanılan ilçelerin ve illerin bazılarında afiş ve broşürlerin dağıtılmasında bile büyük bir sıkıntı yaşanmış, binlercesi elde kalmış.

Bu da bazı HDP örgütlerinin ayakları havada kalmış yapılara dönüşmesi sorununu gündeme getiriyor.

Şimdi HDP’de büyük bir tartışma süreci başlatılıyor.

İlçelerde ve illerde gerçekleştirilecek konferanslarda partinin sorunları ve önündeki süreç derinliğine tartışılacak, 27 Aralık’ta toplanacak “Büyük Konferans”ta sonuçlandırılacak. Buralarda alınan karar taslakları da 17 Ocak’ta toplanacak büyük kongrede nihai kararlara dönüştürülecek.

Bu süreçte en çok tartışılacak sorunlardan biri de parti içi demokrasiye işlerlik kazandırmak olacak. “Bu ilçe örgütünü kim seçti, bu il örgütü nereden çıktı, parti meclisi listesini kim oluşturdu, MYK’yi PM seçmediyse kim seçti” gibi soruların bir daha gündeme gelmeyeceği bir yapı hedefleniyor. Yani Türkiye’ye vaat edilen demokrasi önce parti içinde kurumsallaştırılacak.

Parti merkezi “kişilere bağlı olmayan, kurumsal işleyişi olan, güçlü bir iç demokrasiye sahip güçlü bir partiyi mutlaka başaracağız” görüşünde. Son tahlilde “HDP sadece bir seçim partisi değildir. Artık Türkiye’nin siyasi ana akımlarından birisidir” değerlendirmesi yapılıyor parti merkezinde. Genel kanı, temsiliyet ve farklı bileşenler açısından parti adında yer alan “Halkların”ın karşılık bulduğu, sıranın “Demokratik” ifadesinin fiziken de güçlendirilmesi gerektiği yolunda.

Bütün bu iç tartışmaların yanında parti merkezinde hâkim olan yaklaşım şu:

“HDP’nin bir Türkiye partisi olma yürüyüşünün doğru ve sonuç alıcı olduğu ortaya çıkmıştır.”

HDP şimdi; çatışmaların ve baskıların daha çok artacağı bir süreçte “demokratik bir Türkiye partisini tahkim etme” yolculuğuna çıkıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları