Ahmet İnsel

Toplum olamayan toplum halimiz

24 Kasım 2015 Salı

Fransa’da son zamanlarda IŞİD ve El Kaide saldırılarını gerçekleştiren kişilerin büyük kısmının istihbarat örgütlerinde kaydı vardı. Bazıları da sabıkalıydı ve aranıyordu. Bu saldırıların istihbarat açığı, yetersizlik veya ihmal olduğu iddiası hem basın hem muhalefet tarafından dile getirildi. Aynı şey Belçika için de geçerli.
Son Paris saldırılarını gerçekleştirenlerden birinin, olaydan birkaç saat sonra Belçika’ya otomobille kaçarken, otoyolda polis tarafından durdurulup kimlik kontrolü sonrası serbest bırakıldığı ortaya çıktı. Brüksel’de uygulanan fiili sıkıyönetimin bir nedeni, bu kişinin halen yakalanamamış olması.
Bütün bunlar olurken, kimse hükümetin veya iktidar partisinin kasıtlı ihmalinden, suikastların arkasında derin devlet güçlerinin olduğundan, iktidardaki güçlerin gizli planlarından bahsetmedi. Bahseden iki üç kişi olduysa da, medya bunlara aklı gidip gelen zavallı ya da tescilli komplo kuramı taciri muamelesi yaptı. İktidar sözcüleri istihbarat bilgisinin kullanım zaaflarını reddetmedi. Güvenlik güçlerinin yöneticileri karşılaştıkları zorlukları etraflı biçimde anlattı.
Halbuki bu tür komplo teorileri üretmek için ve en azından muhalefet kesiminde “dur hele!” dedirtecek malzeme boldu. Hele olaylardan bir hafta sonra Fransa’da yapılan kamuoyu anketlerinde Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a desteğin birden beş-on puan arttığına bakarak, komplo kuramcılarının ünlü “kime yaradıysa işin arkasında o vardır” kuramı piyasaya sürülebilirdi.
Aynı şeylerin bizim ülkemizde olduğunu düşünün. İktidarın, devletin bu işlerin arkasında olduğuna ne kadar çok kişi inanır. İhmalin kasıtlı olduğu neredeyse somut bir veri olur muhalefet için. Buna karşılık, iktidar sözcüleri bunun iktidar karşıtı güçlerin komplosu olduğunu hemen ilan ederler. Ankara saldırısı sonrasında olduğu gibi, saldırının failleri açık biçimde ortada iken, bu fail torbasına hemen başka “düşmanları” tıkıştırmak için bariz biçimde yalan söylerler. “Kokteyl terör” gibi kavramlar icat ederler.
Bırakın bir terör olayını, Fransa’da Gezi olaylarının benzeri olduğunda, ne sağ ne sol iktidar bunun bir darbe teşebbüsü olduğunu, iktidara karşı iç ve dış düşman güçlerin komplosu olduğunu ilan eder. Bizde ise Gezi protestolarının darbe teşebbüsü olduğuna sadece iktidar kurmayları değil, halkın önemli bir kesimi hâlâ inanmaya devam ediyor.
Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu, ait olduğu kültürel, siyasi veya dini topluluk dışında gördüğü diğer kişilere güven duymuyor. Onları bir tehdit olarak görüyor. Ve onlar ne yaparsa, o yapılanın kendisi için bir açıdan zararlı sonuçları olacağına inanıyor. Kendi cemaati dışındaki tarafın ölülerine saygı göstermenin bile “düşman cemaati” güçlendireceği, ona meşruiyet sağlayacağına inanıp, tepki gösteriyor. Ülkemiz, herkesin, toplum içinde başka bir kesimi bir biçimde kendi varlığı için tehdit olarak, iç düşman olarak gördüğü bir toplum olamayan toplumdur.
Toplum olamama halinin en bariz ifadesi, bütün dinsel, siyasal, etnik ve kültürel kimliklerin kendini mağdur olarak tanımlamasıdır. Türkiye toplumu mağdurlar topluluğudur. Ama bu, kolonyalizme maruz kalmış toplumlarda görülen bir genel mağduriyet kimliği değildir. Ya geçmişte yaşanmış, ya haldeki durumda yaşanmaya devam eden ya da her an başına geleceğinden emin olunan bu mağduriyetin failleri bu toplumun içindedir. Bir kısmı somut olarak ağır fiziki şiddete maruz kalmış, simgesel şiddetin hedefi olmuş siyasal, etnik veya dini kimlik topluluklarıdır bunlar. Bir kısmı ise yakın zamana kadar egemen sınıfın parçası iken, şimdi mağduriyeti tatmaktadır. Başka bir kesim ise artık bütünüyle iktidarı eline geçirmiş olsa da, geçmişte yaşanmış simgesel mağduriyetlerin anısını köpürtmeye devam ederek, düşman addettiği kesimlerden tarihsel öcünü almaya doymayarak, gücünün etrafında kendi cemaatinin toplanmaya devam etmesini sağlamaktadır. Ve bu düşmanlığı körükleyerek, iktidarını tahkim etmeyi sürdürmektedir.
Bir ülkede yıllardır iktidarda olan siyasal lider, kendi yanında taraf olmayanın bertaraf olacağını açıkça ilan edebiliyorsa, o ülkenin toplum olamama haline hayret etmek ya safdillik olur ya da riyakârlık.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları