Bağış Erten

Teknik direktör cennetiyiz

25 Kasım 2015 Çarşamba

Türkiye’deki teknik direktör sirkülasyonu öyle bir hale geldi ki artık ciddiyetini kaybetti, hızla absürtlüğe doğru ilerliyor. Şu veriler yeterince dramatik değil mi? Geçen sezon Süper Lig’de 18 teknik adam değişikliği yaşandı. Yani her takıma en az bir tane düşüyor! Yani neredeyse hiçbir teknik adam başladığı sezonu bitiremiyor! Yani uzun dönemli yapılabilecek hiçbir plan yok! Sayılara baktıkça karamsarlığım artıyor. Son üç yılda ortalama teknik direktör değişikliği sayısı 14.3. Bu yıl şimdiden rekorları kırmaya aday. Daha sezonun üçte biri yeni geride kaldı, tam 7 teknik adam değişikliği yaşandı.

Tek istisna Avcı
Aslında şu veri her şeyi açıklamak için yeterli. Bu sezon Süper Lig’de görev yapan teknik adamların hiçbiri geçen sezon başında aynı takımla değildi, biri hariç. Tek istisna Abdullah Avcı. Malum, o da Milli Takım’dan ayrılıp bir önceki sezon gelmişti! Bu ne demek? Ortalamayı falan geçtim, üç sezondur aynı takımla olan bir tane numune bile yok! Hiçbir, ama hiçbir teknik adamın üç yıl aynı takımla sezon başını göremediği başka bir lig var mı acaba? Üşenmedim, baktım: İtalya, İspanya, Almanya, İngiltere, Fransa, Ukrayna, Portekiz, İsviçre, Belçika, Hollanda, Hırvatistan, Rusya, Yunanistan... Hepsinde en azından bir tane kulüpte olsun istikrar var. Düşünün mafya ve kara para ithamlarıyla karşı karşıya kalan Rusya ve Avrupa’nın yolsuzluklarla bitmeye yüz tutmuş Yunanistan liginde bile en azından bir kulüp, azıcık da olsa orta vadeli bir plana inanmış. Bizde bir tane bile olmaz mı yahu?

Durum vahim
Durumun vahametini anlamayanlar için devam ediyorum. Geçen sezon şampiyon yapan hoca n’oldu? Bu sezon 11. haftada kovuldu. Ondan önceki sezon şampiyon yapan hoca n’oldu? Sezon başlamadan kovuldu. Peki, ondan önceki şampiyon? İnanması zor ama o da bırakın sezon sonunu, ilkyarıyı göremedi. Hafızamızı kaşıyalım. Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynatan hocaya o sezon sonunda n’aptılar? Kovdular. UEFA Kupası’nda yarıfinal oynatan hoca ne oldu peki? Gitti. Türkiye’nin en büyük kulübü olmakla övünen Galatasaray ve Fenerbahçe, son 15 yılda kendilerini şampiyon yapan hocalara bile bir sonraki sezonu zor tamamlattı. Birkaç istisna var sadece. Yani şampiyon yapsan da yapmasan da, başarılı olsan da olmasan da bu memlekette kader hep aynı.
Bakın Türkiye’den kovulan isimlerin dünya çapındaki ünleri konusuna hiç girmiyorum bile. Kısacık hatırlatayım. Son dört büyük turnuvada, yani Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası’nda, şampiyon hocaların tümünün Türkiye’den kovulmuşluğu var. Ne güzel bir sabıka, ne güzel bir istatistik değil mi?

Türkiye mi? kaçmaz!
Peki tüm bunlar ne demek? Bunun yorumunu size bırakıyorum. Ben yazının başına döneyim. Absürtlüğe... Şöyle bir ortam düşünün. Avrupa’nın şampiyonluk yaşamış teknik adamları bir araya gelmişler (ki geliyorlar). Sıcak bir sohbet başlamış. Herkes birbirine Türkiye’den kovulma hikâyesini anlatıyor. Birbirinden komik gerekçelerle eğleniyorlar. Sonra birinin telefonu çalıyor. Türkiye’den bir kulüp istiyor onu. Ortalık sessizleşiyor. Homurtular yükseliyor. Siz de onlardan birisiniz. Ne tavsiye verirsiniz?

Değişmeyen gerçek

Sizi bilmem ama ben kesin ‘kabul et’ derim. Nasılsa başarısız olsan dünyada kimse seni suçlamayacak. Orada ne yaparsan yap kovulursun zaten. İlk kovulan da olmayacaksın. Kimse sana orada başarısız olduğun için kötü gözle bakmayacak. Özgeçmişinde başarısızlık olarak yazılmayacak. Ha bir de başarılı olursan ne âlâ. Artı yazar, ama merak etme çok geçmez gene kovulursun. Ama bu sefer fiyakan hepten artar. Prensipli hoca olursun. Başarıdan önemli şeyler olduğunu gösterirsin. Tabii tüm bunların üstüne de paranı da tıkır tıkır alırsın. Sonuna kadar! Onlar sözleşmeyi okumadan imzalarlar zaten. Bir sene askerlik gibi gör. Karşılığında da milyonları hiç acımadan götür. Her durumda tek kazanan sen olacaksın, tek kaybeden de onlar... Yerli de olsan yabancı da, bu gerçek değişmeyecek!

Stat ya Resulullah
Yok, ben bu konuya taktım belli ki. Ne demişler? Elinde çekiç varsa her şeyi çivi gibi görürsün. Ben de bu seyirci konusunda her şeyi çivi gibi okuyorum. İki gün önce bir haber düştü ajanslara. Kocaeli Gençlik Spor Müdürü 33 bin kişilik yeni Kocaeli Stadı için Pişmaniye Stadı adını düşündüklerini söylemiş. İşin magazin boyutunu geçelim. Yeni statlarımıza bir kardeş geliyor biz ona bakalım. Nereye? Kocaeli’ne. Hangi Kocaeli? Büyükşehir olmasına rağmen takımı 80 milyon lira borçla batan, amatörde zor günler yaşayan Kocaelispor’un şehri.

Kocaelispor’un stadı

Süper Lig’de en fazla seyirci çeken takım 15 binleri zor görürken; seyirci sayısı en tepe ligde 7 binlerde, bir alt liglerde 3 binlerdeyken, onun altında yerlerde sürünüyorken; Kocaelispor en iyi zamanında bile tribüne 15 bin kişiyi anca çekerken, 80 bin kişilik statta 50 bin kişi olduğunda bile ambiyans olmuyorken; Süper Lig’in en az seyirci çeken 7 stadından dördü yepyeniyken; Kocaeli’ne 33 bin kişilik stat öyle mi? Belediye ve efradının desteklediği yapay Kocaeli Birlik 100 kişiyle falan İkinci Lig’de mücadele ederken, hülleyle iki takımın birleşmesini onurlu Kocaelispor taraftarları reddetmişken, Kocaelispor’u 6-7 senede bu hale getirenler hesap vermemişken bölgeye kocaman bir stat yatırımı yapmak ha! Buna hizmet mi diyeceğiz şimdi biz? Yoksa ‘inşaat ya resulullallah’ mı?
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları