Çiğdem Toker

İlk dakikada kriz kabinesi

25 Kasım 2015 Çarşamba

Hepsi mümkündü:
Başbakanlık görevinin ilk haftasında “Nepotizmi affetmem” diyen Davutoğlu’nun, Berat Albayrak’ın bakanlığını imzalarken ne hissettiğini sormak,
Vaktiyle “Siyaset bir meslek olmamalı. Tadında bırakmak lazım” demiş olan Ali Babacan’ın yokluğuna dair tahminde bulunmak,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı koltuğundaki “abla-kardeş” geçişkenliği,
Çok değil üç yıl öncesine kadar AKP’yi hakaretamiz ifadelerle yerden yere vururken, “dönüş”leri, son kabinede başbakan yardımcılıklarıyla ödüllendirilen eski Has Parti ile eski Demokrat Parti genel başkanlarının etkileyici seyrüseferlerini,
Mehmet Şimşek’in AKP hükümetlerindeki ilk görevinin de tıpkı bugünkü gibi “Hazine’den sorumlu” bakanlık olduğunu,
Ulaştırma Bakanlığı koltuğuna yeniden oturmanın Binali Yıldırım’ı başbakanlıktan daha fazla mutlu edeceğini...

*** 

Fakat Ankara’da, sakin bir “Öğretmenler Günü” yıldönümü olarak başlayan ve en önemli gündem maddesi açıklanacak “yeni kabine” olan 24 Kasım, beklenmedik sarsıcılıkta bir olayın tarihine dönüştü.
Bu yazı yazılırken “yeni kabine”, Putin’in zehir zemberek açıklaması, Lavrov’un ziyaret iptaliyle üzerine yapılmış ve yapılacak tüm yorumları hızla eskiterek, doğduğu ilk saatlerinde bir kriz kabinesi olarak tescillenmişti.
Hem de oylarını beş ay arayla 5 milyon artırmış bir iktidarın “en güçlü olduğunuzu sandığınız an zafiyet gösterirsiniz” sözünü doğrularcasına.
Rusya ile yakın bağları olan kaynağımın telefondaki sözleri, muhtemel ki çok kişinin zihninde dolaşan bu soruya, başka bir boyut getiriyor:
“Berat Albayrak’ın bakanlığı, enerji politikasında inisiyatifin Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olacağının işaretiydi. Bu da Türk-Rus ilişkilerinin hiç olmadığı kadar hızlanacağı beklentisini doğurmuştu. Kabinenin açıklanacağı gün bu ölçekte bir krizin patlamasının rasyonel izahı yok.”
Aynı kaynağım, Rusya Devlet Başkanı Putin’in o zehir zemberek açıklamayı yapmak için “beş saat beklediğine” dikkat çekerken, Türkiye’nin sabah saatlerinde gerçekleşen bu olayı, karışık ve birbirine karşıt açıklamalarla iyi yönetemediğinin de altını çiziyordu.

*** 

Putin’in “Terörist bölgesinden Türkiye’ye petrol ve petrol ürünleri gittiğini gördük. Şimdi Türkiye bizi sırtımızdan bıçakladı” sözünün Türkiye hakkında, bugüne kadar “dışarıdan” gelmiş en sert değerlendirme olduğu kuşku götürmüyor.
Bu sözün bir önceki adımının Antalya’daki G20 Zirvesi’ndeki “son dakika” açıklaması olduğunu hatırlamaksa olayın vahametini artırıyor.
Geçen hafta, “IŞİD, 40 ülkeden finansal destek alıyor. Bunlar arasında G20 ülkeleri de var” demiş olan Putin, bugün sözünü sakınma, perdeleme, diplomatik filtrelerden geçirme ihtiyacını hissetmiyor.
Belli ki, iki ülke arasındaki ilişkilerin bağımlılık düzeyine bakıldığında henüz başlangıç aşamasında görünen bu krizden kazançlı çıkacak olan taraf Türkiye olmayacak. Dahası, iki ülke arasında ortak bakanlar kurulu gibi çalışan; Erdoğan ile Putin’i bir araya getirecek ÜDİK’in (Üst Düzey İşbirliği Konseyi) Kazan’daki toplantısına haftalar kala...
Bu ölçekteki bir krizi Erdoğan’ın böyle bir dönemde arzu etmeyeceğini vurgulayan bazı kaynaklar, uçağı düşürülmüş Rusya karşısında, Türkiye’nin son derece güç bir pozisyona “sokulduğu” görüşünde.
Bu zorlu pozisyondan çıkışın Akkuyu için bugüne dek 3 milyar dolar harcamış olan Rusya’ya “samimi üzüntüleri” ifade ederek bir nebze mümkün olup olmayacağı ise önümüzdeki günlerde daha net görülebilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları