Ansızın Gidene Mektup

07 Temmuz 2013 Pazar

Uğur ansızın kalkıp gitti. Paris’ten son gelişinde oturduğumuz kahvede hiç de gidecek gibi durmuyordu. Canlı, yeni heyecanlarla, İstanbul’daki küçük evlerini tamamlamaya, yazılar yazmaya, haberler yapmaya odaklanmıştı. Sonra Paris’e gitti. Paris’e değil, başka bir yere gidiyormuş meğer.
Sevgili Uğur, haberlerden uzak kalmak sana göre değil. Kısa notlar yazayım sana. Gezi direniyor. Yeni yöntemlerle hem haklılıklarını ilan ediyorlar hem de cümle âlemin bildiği gerçeklerin üstünü örtmeye çabalayanları gün yüzüne çıkarıyorlar. Çevrelerinde oluşan sevgi ve sempati halesi gittikçe genişliyor. Herkes onlardan ders almak gerektiğini söylüyor, alan var mı, direnişi nesnel bir şekilde değerlendirmeye çalışan var mı, varsa kim, tam bilmiyorum... Vardır herhalde.

\n

***

\n

Bu arada Mısır’da askerler Mursi’yi devirdiler. Her nedense telaşı Türkiye’yi sardı. Şimdi gazetelerde ABD’den, Avrupa’dan, NATO’dan hatta Birleşmiş Milletler’den askeri darbe ile ilgili yarım yamalak kınamalardan başka bir ses çıkmamasına şaşıranları okuyoruz. Neden şaşırdıklarını, neden bir türlü anlamadıklarını bildiğimiz için şaşırmıyoruz doğrusu. Dedim ya Tahrir Meydanı ilk ayağa kalktıkları zamanlardaki yüz binleri kat kat aşan, bu kez ne istediğini bilen insan seliyle doluydu. Mısır’da milyon değil milyonlar sokaktaydı ve ellerinden alınan, çalınan devrimlerini geri istiyorlardı. Olmadı, alamadılar, devrimleri bir kere daha yine asker eliyle çalındı.

\n

***

\n

Sana Türkiye’den da kısa haberler geçeyim Uğur. 86 yaşında bir nineyi tencere tava çalarak hükümeti protesto ettiği için cezaya çarptırdılar. Başbakan “Benim bile -bu ‘bile’ye dikkatini çekmeme gerek var mı?- hatalarım olabilir” dedi. Lice’de karakol önündeki gösteride bir Kürt delikanlı vurularak öldürüldü. Yaralılar var. Bir başka karakol ise kapatıldı, köylülerle vedalaştı askerler. “Açılım süreci” sürüyor. Öcalan “dört duvar arasında sürece yeterince katkı veremediğini” söylerken, heyetler İmralı, Kandil, hükümet arasında gidip geliyor. Başbakan’ın milliyetçi söyleminin bir nedenle tırmandığına, AKP’nin “açılım sürecini seçim sürecine bağladığına” dair ciddi söylentileri de unutmamalı. Bu arada PKK’nin “sözünüzü tutun yoksa görüşmeleri açıklarız” türünden açıklamaları da süreci renklendiriyor doğrusunu istersen! Medyada yandaşlık ise bir kanser hücresi gibi yayılıyor. Yandaş medya her nasılsa kendi içinde kalmış birkaç dürüst gazeteciye bile dayanamıyor artık.
Anayasa Mahkemesi’nin
“tutukluluk süresi on yıl olamaz, bu çok fazla ve adil değil” kararından sonra Balbay’lar serbest bırakılır mı diye umutlandı herkes. Hukukçular bu esaretin sürdürülmesinin anlamsızlığını bir kere daha dile getirdiler. Ama bir dinleyen olur mu bilmem. Bu arada özel yetkili mahkeme savcılarının Mustafa ve arkadaşlarını artık “terörist” olarak nitelemedikleri de anlaşıldı, ortada kanıtlanabilecek bir terör eylemi olmadığı için komik kaçtığını onlar da fark ettiler herhalde; “hükümeti devirmeye teşebbüsten ceza kesilsin” diyorlarmış artık.

\n

***

\n

Türkiye meseleleri bu kadar. Bir haftaya ne çok haber sığmış Uğur. Alacakaranlıkta yaşıyoruz. Her şeyin olabileceği ve hiçbir şeyin olmayabileceği zamanlar bu zamanlar. Ama işte içimizde bir şeyler kırılıyor, her geçen gün biraz daha yalnızlaşıyoruz. Yaşlandığımız için olsa gerek, gidenleri anarken kendimizi de düşünüyoruz bir yandan. Günler hem hızlansın, beklediklerimiz gelsin, umutlar gerçekleşsin istiyoruz, hem de “biraz yavaş” diye sesleniyoruz zamana. Keder de işte tam o anda gelip buluyor bizi.
Aldırma, karamsarlığım, korkularım ruhumu karartsa da bir yanımda umut eksilmiyor yine de. Keşke ansızın gitmeseydin, kalkıp gelseydin Paris’ten, zaman akıp giderken oturup konuşsaydık yazılanları yazılamayanları...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları