Öztin Akgüç

Enflasyon Tehlikesi

12 Temmuz 2013 Cuma

Ekonomik açıdan gelişmiş Batılı ülkeler, 2007 krizinden bu yana düşük büyüme hızı, düşük enflasyon, likidite bolluğu olarak özetleyebileceğimiz ekonomik bir süreç içinden geçerken artık ufukta bir de enflasyon tehlikesi belirmiştir. ABD Merkez Bankası Fed’in tahvil alımını kademeli olarak azaltacağı açıklanmasını enflasyon tehlikesine karşı bir önlem olarak yorumlamak yerinde olur.
Fed’in para politikası stratejisi örtülü nominal çapa (implicit nominal ancher) olarak nitelendirilmektedir. Örtülü nominal çapa stratejisi, enflasyon hedeflemesinin daha esnek, fakat daha az şeffaf bir çeşitlemesi olarak nitelendirilebilir. Fed, bu strateji çerçevesinde, öngörüleri doğrultusunda, olay daha gerçekleşmeden, zamanında etkili önlem alabilmekte, olayın gerçekleşmesini veya büyümesini önlemeyi, etkilerini azaltmayı amaçlamaktadır. Para politikasının günümüzdeki temel amacı, fiyat istikrarını sağlamak olduğuna göre Fed’in aldığı kararları da bu amaç doğrultusunda değerlendirmek gerekir. Fed, bir enflasyon tehlikesi öngörmüş olmalı ki bu tür önlemlere başvurma gereksinimi duymuş olsun. ABD ekonomisi halen dünyanın en büyük ekonomisi olması, ABD Doları’nın (USD) en yaygın rezerv para olarak tutulması, uluslararası ödeme aracı olarak kullanılması nedeniyle Fed kararları diğer ekonomileri de etkilemekte, spekülatif ataklara, havadan inme kazançlara da yol açmaktadır.
Ülkemiz için yakın gelecekte düşük enflasyon, düşük büyüme hızı öngörüsünde bulunulurken şimdi buna bir de enflasyon tehlikesi eklenmiş, TCMB’nin yüzde 5.3’lük enflasyon hedefi, daha genelde enflasyon hedeflemesi stratejisi havada kalmıştır.
Ülkede yılın haziran ayında dahi fiyatların yükselmesi, enflasyonun hızlanacağının, hızlanmakta olduğunun bir ön göstergesidir. Hızlı fiyat artışları, özellikle eylül ayından sonra yılın son çeyreğinde yaşanacaktır. Mevsimlik hareket, baz etkisi, TL’nin değer yitirmesinin, faizlerin yükselmesinin zaman aralığı ile etkileri, yılın son çeyreğinde birleşecek hızlı fiyat artışına yol açacaktır.
Algılandırma (algı) yönetimi propaganda, övünme, övgü düzme, kapitalist düzenin kurumlarının ayartısı (iğvası), TÜİK’in pembeleştirilmiş tabloları, ekonomik gerçekleri nihayet bir süre saklayabilmekte, özür dilerim, sonunda takke düşmekte, kel tüm çıplaklığı ile görünmektedir.
1980’li yıllarda
Özal döneminde de iç ve dış borçlanma ile bir süre, sahte bir başarı, bolluk dönemi yaşanmış; Özalizmin bir sistem olduğu, dünyaca izlenmesi gerektiği filan malum yalakalar, yağdanlıklar tarafından savunulmuştur.
İktisat bir bilimse neden-sonuç ilişkisi kurulmalıdır. Ne yapıldı da gelecek için ekonomide başarı bekliyoruz? Büyük sanayi yatırımları mı? Dışarıya bağımlılıktan kurtaracak enerji projeleri mi gerçekleştirildi? İç tasarruf oranı mı yükseltildi? İhracat ithalatı karşılayacak düzeye mi geldi? İnsan yaşamının kalitesi, eğitim sistemi mi iyileştirildi? Bütçe dengesi mi sağlandı? İç ve dış borç artışı durdu mu? Kendi yarattığımız kaynaklarla uluslararası rezerv varlıklarımız mı arttı? Gerçekten ne yapıldı da ekonomide başarı kazanacağız. İleriye ümitle bakacağız?
Gerçek şu: Türkiye ekonomisi, iktisatçıların stagflasyon dedikleri durgunluk içinde iki haneli enflasyona sürükleniyor. Türkiye’nin 350 milyar USD dış borç, 400 milyar TL’yi aşkın iç borç, ulusal gelirin yüzde 20’sini aşkın hane halkı borcu, dışa bağımlı sanayisi, tüketilmiş kamu kaynakları ile manevra yapması 2000’li yılların başlarına göre çok daha güç. Şeamet tellallığı yapmıyoruz, olabilecekleri öngörmeye çalışıyoruz. Tıpkı Özal döneminde, 1994 ve 2001 krizleri öncesi olduğu gibi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları