TMMOB'ye, Mimarlara, Mühendislere Ceza

21 Temmuz 2013 Pazar

Bugünün çağdaş demokrasi anlayışı, vazgeçilemez kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca benimsenmiş “üç erk”in, yani yasama, yürütme ve yargının yanı sıra dördüncü erk olarak, çoğu kez sanılanın aksine “medya”yı değil, “STK’leri ve uzman kuruluşları, yani meslek kuruluşlarını” kabul ediyor. Bu kuruluşları budamak ülke demokrasisinin ve ülkenin hayrına değildir.

9 Temmuz gecesi TBMM’de görüşülen torba yasa kapsamında İmar Yasası’na gece yarısı önergesiyle eklenen maddelerle mimarlık ve mühendislik meslek odalarının yetkileri bakanlığa aktarılıverdi. Bu gerçek bir baskındı ve çeşitli çevrelerce, Taksim Gezi Parkı olayları nedeniyle Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği TMMOB’ye iktidarın kestiği ceza olarak yorumlandı.

Yalnızca bu iktidar değil, başına buyruk hiçbir iktidar, meslek adına doğruları dile getiren meslek odalarına sempatiyle bakmamıştır. Mimarlık ve mühendislik meslek odaları ve onları bünyesinde toplayan TMMOB, 1954 yılında, umut verici demokrasi rüzgârlarının esmeye başladığı bir dönemde, yasayla kurulmuştu. Ne var ki, bir süre sonra Demokrat Parti iktidarının başarısızlıkları ve ekonomik bunalım, politik ortamın gerginleşmesine yol açmış ve Menderes hükümetini demokrasi ve anayasa dışı davranışlardan medet ummaya yöneltmişti.
Meslek odaları tutarsız gidişe karşı görüşlerini belirtmekten geri kalmayınca Menderes hükümetinin hedefi haline gelecek ve dönemin demokrasi dışı uygulamalarından paylarına düşeni alacaktı. Demokrat Parti iktidarı, 27 Mayıs 1959’da, yani 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesinden tam bir yıl önce çıkardığı 7303 sayılı yasa ile TMMOB yasasının bazı maddelerini değiştirerek, odaların İstanbul’daki merkezlerini Ankara’ya aldı. Amaç, memur mimar ve mühendislerin çoğunlukta olduğu başkentte memurlar üzerinde kurulacak baskıyla odaları denetim altında tutabilmekti. Ne var ki iktidarın bu önlemi odaları uslandırmaya(!) yetmemiş, mesleki bilgi ve görüşlerini özgürce belirtmelerini engelleyememişti. Zaten bir yıl sonra da baskıcı DP iktidarının sonu gelmişti.
Odaları sindirmek için ikinci bir girişim 12 Eylül 1980 darbesi sonrasına rastlar. Darbe sonrası yönetimi, bu kez, memur mimar ve mühendislerin odalara kaydolmaları zorunluluğunu kaldırmıştır. Amaç açıktır: Odaların üye sayısını ve maddi gücünü azaltarak seslerini kısmak… Bu önlem de iktidarın dikensiz gül bahçesi özlemi bakımından kendilerine yararlı olmamıştır.
Meslek odaları genelde, çalışmalarını üyelerinin çıkarlarını korumaktan çok, ülke yararı doğrultusunda yoğunlaştırmıştır. Örneğin Mimarlar Odası, ülke çapında planlı yerleşme, nitelikli yapılaşma, çevrenin, doğal ve kültürel varlıkların korunması gibi sorunlar ve mesleğin geliştirilmesi konularıyla uğraşıp durmuştur; doğal olarak Şehir Plancıları Odası da öyle… Taksim Cumhuriyet Meydanı ve Gezi Parkı’nı yozlaştıracak girişimlere de yine bu anlamda ve çok haklı olarak karşı çıkmışlardır.
Görüldüğü gibi odalardan yakınma konusu yalnızca bugünkü iktidarın sorunu değil. Odaların, ülke çıkarları ve mesleki doğrular yönündeki söylem ve uyarıları siyasal iktidarların eylemleriyle ve popülist uygulamalarıyla çoğu kez örtüşmemiştir.
“Dost acı söyler” türü uyarılar kimi iktidarlar tarafından engelleme gibi algılanmıştır. İşte AKP iktidarı da bir süreden beri aynı anlayışla, TMMOB yasasını değiştirerek birçok kurumu olduğu gibi meslek odalarını da kendi güdümü altına almak için yeni bir yasanın hazırlığını yapıyordu.
Bu tür girişimlerin yoğunlaşması üzerine TMMOB yetkilileri Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar’la Aralık 2012’de görüştüler. Görüşmede Bakan’ın söz konusu yasa tasarısının geri çekildiğini bildirdiği ve “Benim dönemimde meslek odaları ile ilgili böyle bir yasa gündeme gelmeyecek” dediği biliniyor. Ne var ki verilen söz, torba yasaya baskın şeklinde eklenen maddelerle çiğnendi. Meslek odalarının yetkilerini Bakanlığa aktarıp gelir kaynaklarını kesme girişimi, demokrasi dışı kötü bir devletçilik hamlesidir.
Şimdi soralım: Bakanlık bugüne kadar odaların meslek adına yüklendiği düzenleme ve denetim yükümlülüklerini yerine getirebilecek mi? Kanımca hayır! Zaten amaç da bu değil. Amaç, odaları güçsüz kılarak, seslerini kısmak ve kamu yatırım, plan ve projelerini izleyerek usulsüzlükleri hukuk alanına taşımalarının yolunu kesmektir.
Odalar demokrasinin gerektirdiği, kamu kurumu niteliğindeki anayasal kurumlardır. Yürürlükteki anayasanın 135. maddesi bunu öngörüyor. Yeni anayasada ne olur bilinmez… Bugünün çağdaş demokrasi anlayışı, vazgeçilemez kuvvetler ayrılığı ilkesi uyarınca benimsenmiş
“üç erk”in, yani yasama, yürütme ve yargının yanı sıra dördüncü erk olarak, çoğu kez sanılanın aksine “medya”yı değil, “STK’leri ve uzman kuruluşları, yani meslek kuruluşlarını” kabul ediyor. Bu kuruluşları budamak ülke demokrasisinin ve ülkenin hayrına değildir.
Bir başka oldubitti… İktidar torba Yasa baskınında, odalara kesilen cezayla da yetinmedi; yine aynı önergeyle getirilen bir değişiklikle, mimarların yasalarla kazanılmış telif hakları budandı. Kabul edilen maddeyle Bakanlığa
“mimari estetik komisyonları” kurma ve o komisyonlara, yapıların “özgün fikir ifade edip etmediğine karar verme” yetkisi tanındı. Özgün fikir ifade etmeyenlerde yapılacak değişikliklerde ilk müellifin görüşü aranmayacak(mış). Bu komisyonların nasıl kurulacaklarını ve sivil emir-komuta düzeni içinde nasıl işletileceklerini tahmin etmek için bilgin olmaya gerek yok. Son zamanlarda kıyıma uğramak üzere hedefte olan pek çok Cumhuriyet dönemi mimarlık yapıtının artık iyice tehlike altında olduğunu söyleyebiliriz.
Artık bu kadarı fazla!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Maçlarda İstiklal Marşı 31 Aralık 2014

Günün Köşe Yazıları