Pek Tekinsizdiniz ve Pek Güzeldiniz

23 Temmuz 2013 Salı

Sevgili Leylâ Erbil,
Siz kimselere benzemezdiniz ve çok güzeldiniz.
“Edebiyatta kimin kızı olmak isterdin” diye sorsalar, sizin isminizi verirdim. Çünkü; tuhaftınız... tabu tanımazdınız... ve tekinsizdiniz.
Tekinsizlik herkesin harcı değildir. Ne yapacağı belli olmayan, karşısındakini en beklenmedik anda, en beklenmedik yerinden yakalayan ve karanlıklara sürükleyene tekinsiz denir. Tekinsizlik, herkesin güven aradığı bir dünyada güvensizliğe övgüdür.
Siz, tekinsizdiniz çünkü geniş cümlelerinizle, kimselerin girmeye cesaret edemediği dar yollara girerdiniz. İnsanlar neyi duymak istemiyorlarsa, inadına onu söylerdiniz.
Zaman da mekân da aklınızda oyuncaktı. Edebiyat, sizin kavminizde, kara bir kucaktı. O kara kucakta öfke ve hüzünle büyüyen bir nesil büyüttünüz. Var olan düzene kızgındınız. Kızdığınız ne varsa hepsini o neslin belleğine akıttığınız.
Feneriniz ışığını, güneşten ya da yıldızlardan değil, karadeliklerden alırdı. O yüzden benim dünyam sizi dinledikçe hep karardı; hep anlamlandı.
Siz, hem kadındınız, hem değildiniz. Doğururken öldürürdünüz. Dişiliğin tüm laneti ezberinizdeydi.
Sizden öğrendim, yazarlık onaylanma zaafına düşmemektir. Sizden öğrendim, yazarlık kurumların takdir payelerine tenezzül etmemektir.
Siz, benim için hem heptiniz, hem hiçtiniz. Varlıkla yokluğu anlamlandırandınız. Hem geceydiniz, hem gündüzdünüz. O yüzden size inandım ve yine o yüzden sizden korktum.
Sözünüz büyülü bir spiraldi; hem uzaklara kadar gider, hem olduğu yerde dönerdi. Sizi ne zaman okusam, aklım bir geri, bir ileri giderdi. O kadar zamansızdınız.
Ben en çok sizin sınırsız ve sınıfsız dünyalar hayal etmenizi sevdim. O hayallere bilincinizden şeffaf yelkenler biçmenizi; o yelkenler yırtıldıkça yeniden yeniden dikmenizi...
İnatçıydınız. Baştan aşağıya itirazdınız.
Kimselere iyi şeyler vaat etmediniz; kimselere güven vermediniz. Rahatlatmayı değil, tedirgin etmeyi sevdiniz.
Dev bir aynaydınız. Kırdıkça kırıldınız. Kırıldıkça kırdınız.
Şimdi öldünüz, ama birileri ardınızdan parmaklarını kanatma pahasına hep toplayacak o kırıkları.
Devletin, ailenin, kelimelerin, işaretlerin iktidarına itaat etmediniz. Hepsini bildiğiniz gibi, gönlünüzce yıktınız.
Diliniz... O ince... O uzun... O yılan... O kıvrım kıvrım kıvrılan diliniz...
Kimseleri dinlemediniz, tanrıların
“Gitme” dediği her yere gittiniz.
İnsanlık hallerine otopsiler yapardınız; haliyle çok da kan dökerdiniz.
Bazıları o kana ve o kanın hafızalara kazınacak ağır kokusuna tahammül edemez, sizin bu müdanasız alanınıza hiç girmeden yollarını değiştirirlerdi.
Çıkışsız, umutsuz, enkazlarla dolu dünyalar kurardınız. Sonra o dünyaları yine kendiniz bir kez daha yıkar... yıkar... yıkardınız.
Yazdıklarınız da tıpkı sizin gibi hırçındı.
Hayattayken, şanslıydım, sizi azıcık da olsa tanıyabildim; hem öfkenizden hem de muzipliğinizden payımı aldım.
Artık ölmüş olmanız ne feci.
Keşke... Keşke bu kadar gerçek olmasaydınız da hiç ölmeseydiniz.

\n

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları