Darbe günleri

29 Kasım 2015 Pazar

Can ve Erdem tutuklanınca sosyal medyada şiddetli bir paylaşım başladı. Paylaşımlar içinde en çok dikkatimi “bir hukuk devletinde bu nasıl olur” diye soru soranlar çekti. Arkadaşlar biz bir hukuk devleti değiliz. Bakmayın mahkemelerimiz, savcılarımız, hâkimlerimiz ve hatta bir Anayasa Mahkememiz olmasına... Biz hukukun “varmış gibi oynandığı” bir ülkeyiz. Hep birlikte kötü bir ortaoyunu oynuyoruz.
Bu öyle bir ortaoyunu ki, bazen kendimizi kaptırıp, “Yahu bu kadarı da olmaz” diye söylenip duruyoruz. Bu ortaoyununda Ali kıran baş kesen biri sürekli başrolde. Kim ki, onun arabasına taş koyuyor yallah ya sürgün ediliyor, ya içeri alınıyor ya da ortaoyununun yok edici timi tarafından öldürülüyor. Ve biz hâlâ bir türlü durumu kavrayamıyoruz. Ha bir de ülkemizde demokrasi var sanıyoruz. Evet partiler var, bir seçimden ötekine yuvarlanıyoruz ama bunlar ortaoyununun demokrasi bölümü. Dostlar alışverişte görsün. Artık bilmeliyiz ki, biz bir darbe dönemi yaşıyoruz. Ha diyeceksiniz ki, Işıl darbeleri asker yapar.” Doğrudur ama bu yeni zamanlarda artık askerin darbe yapma modası geride kaldı, şimdi darbeler seçimlerle yapılıyor. Hem 12 Mart hem de 12 Eylül darbelerini yaşayan biri olarak, bu darbenin çok daha köklü, çok daha kalıcı olduğunu söyleyebilirim. Ülkemizdeki solu sindirmek amacıyla yapılan 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri öncesi bu toplum insani değerlerini hâlâ koruyan bir toplumdu. Mücadele edilecek unsur belliydi. Oysa bu yeni darbe öncesi Türkiye halkı hiç olmadığı kadar bencilleştirildi. Ülkenin tüm sendikaları sarı sendika oldu, sınıfsal mücadelenin itici gücü işçiler ne yazık ki, birer tüketim elemanı haline getirildi. Sadece işçiler mi, bu ülkede yaşayanların çoğu birer tüketim elemanı yapıldı. Türk aydınının en büyük zaafı keşfedildi. “Türk aydını kolaylıkla satın alınabilecek bir aydındır” raporu, CIA, FBI koridorlarından çıktı ve hayata geçirildi.
Emperyalizmin “Ilımlı İslam” tezine, mal bulmuş mağribi gibi sarılanların sayıları o kadar çoktu ki, dinci bir iktidara methiye düzmek için birbirleriyle yarıştılar. Başörtüsü bir özgürlük bayrağı olarak alkışlandı. Laiklik sadece “sarı saçlı teyzelerin” savundukları tu kaka bir mesele oldu. Sonuç da ortam öylesine uygun bir hale geldi ki, darbe yapıldı ve bu kötü ortaoyunu oynanmaya başlandı. Neden hâlâ kimseler bunun farkında değilmiş gibi yapıyor? Anlamıyorum, Meclis yeminleri bile ortaoyununa benzedi. Kimse kimseyi takmıyor, soğuk savaşta bile herhangi bir NATO ülkesi tarafından düşürülmeyen Rus uçağı düşürülüyor gene ortaoyunu havasında ele alınıyor. “Yok Putin’i aradım çıkmadı.” “Rus uçağı olduğunu bilseydik başka türlü davranırdık.”
Ama bütün bu olanlar sadece bizim ülkemizde değil. Dünyada bir ortaoyunu oynanıyor, IŞİD’in petrolü, kaliteli yaşamı ve demokrasiye tutkusuyla övünen Norveç’te karaborsada satılıyor, IŞİD militanlarının elinde hem Rus hem Amerikan silahları dolaşıp duruyor. Dünyayı anlamak giderek zorlaşıyor, bizse kabul edelim. en şiddetli darbe günlerini yaşıyoruz.
Bütün bugünlerden geçerken doğrusu benim partilere, demokrasiye inancım yok oldu gitti. Dünyada artık aktivist bireylerin bir şeyleri değiştirebileceğine inancım iyice güçleniyor. Örneğin bir kere daha yazdım galiba, İspanyol milli yüzücü Yunanistan’a gelmiş ve botları batan insanları kurtarmaya kendini adamış. Bizim de kendimizi adayacağımız çok şey var. Yeter ki şu cep telefonlarından vatan kurtarmayı bir bırakalım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları