Bizim erdemimiz

30 Kasım 2015 Pazartesi

Gazeteciliğimin ilk yıllarında Ankara bürosunda birlikte çalıştığım meslek büyüklerimden Engin Karadeniz’in bir sözünü hiç unutmam: “Biz gazetecilerin bir tahtası eksik olur. O eksiklik olmazsa gazetecilik yapılmaz zaten.”
Gerçekten öyledir. Gazetecilik yapmayı bir yaşam biçimi haline getirmiş olanlarımızın sağı solu bellidir; ama mutlaka bir tahtaları eksiktir.
O tahta da, haberle yatıp haberle kalkmanın eseridir. Yanı başımızda bomba patlasa, kaçacak yer arayacak yerde, ilk yapacağımız iş, fotoğraf çekmek ya da etrafı gözlemek olur. İçgüdüselleşmiştir adeta böyle bir tepki vermek. Uğur Mumcu, 1980’lerde gazetemizin Haber Müdürlüğü’nü yapmış olan Yalçın Bayer’e takılırdı:
“Yalçın’a selam verdim, haber değildir diye almadı.” Erdem Gül ile 5 yıldır aynı büroda çalışıyoruz.
Erdem’in, eskilerin deyimiyle “gıllıgışı” yoktur. “Ben” duygusuyla hareket etmekten çok, geleneğe bağlı gazeteciler gibi “biz” demeyi yeğleyenlerdendir. Para pul peşinde koşmaz. Mesleğini ticaret aracı olarak kullananlarla arasında uçurumlar bulunur.
Deneyimli Ankara muhabirlerinin çoğunluğu gibi haberi iyi koklar. Ardını bırakmaz, fikri takip eder, gerçekleri ensesinden yakaladığı gibi kamuoyunun önüne çıkarır. İliştirilmiş gazetecilikle yakından uzaktan ilgisini kuramazsınız. Servis edilen bilgi ile edinilen ve araştırılan bilgi arasındaki ayrımı çok iyi bilir. Erdem’in bir başka yanı daha vardır ki, o da adıyla örtüşen bir niteliğidir: Meslek dayanışmasına önem vermek.
Erdem, bugün Silivri’de tutuklu. Haberciliğe ve meslek dayanışmasına tutkun olduğu için.
Erdem, bizim erdemimizdir.

Amaca ulaşılmış
Emekli diplomat, yazar dostumuz Daver Darende, 21 Kasım gecesi France-24 kanalındaki PKK ile ilgili programı izlemiş.
Yayına göre, PKK’liler “özgürlük savaşçıları” ymış. TSK, saldırıları ile yöreyi “hayalet kent”lere dönüştürmüş. PKK, “karizmatik liderleri” Öcalan’ın önderliğinde, hem Türkiye’de, hem Suriye’de iki cephede birden çarpışır; IŞİD’e karşı kahramanca mücadele verirken ABD ve Batı, örgüte yeterince yardım göndermiyormuş.
Yayında, görüşülen PKK’lilerden biri demiş ki:
“Dileriz Tanrı bir gün Türkleri cezalandırır.”
Öyle anlaşılıyor ki, Paris baskınlarının ardındaki güçler, amaçlarına ulaşmışlar!
Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin öldürülmesi ile de yeni bir aşamaya geçme peşindeler.

İki çarpıcı örnek
CHP yönetimine bugün egemen olan tutuma iki örnek alıntı:
İlki, Cumhuriyet’in kuruluş döneminde kamusal kuruluşlara öncülük eden, daha sonra DP’de siyaset yapan Ahmet Hamdi Başar’ın anılarından. Dönem, DP’nin çoğunluk diktası kurduğu yıllar:
“Her yere bir korku, bir ümitsizlik havası sinmişti.
Halk Partisi’nde bile, mücadeleden ziyade, iktidarın nabzına göre şerbet verip onunla hoş geçinmek politikası gütme cereyanları hayli kuvvetlenmişti. 2 Ocak’ta (1955) Ankara’da toplanan Halk Partisi Meclisi, böyle bir politika güdülmesine karar bile vermişti. Uzlaşma politikasıyla iktidarın şiddetli hareketlerinin önleneceği umuluyordu.”
Diğer alıntı da ABD’den, David Harvey’in “Neoliberalizmin Kısa Tarihi”nden:
“Cumhuriyetçi Parti devasa finansal kaynaklar toplayabiliyor ve halk tabanını kültürel/ dini nedenlerle kendi maddi çıkarına ters yönde oy kullanmaya seferber edebiliyorken Demokrat Parti kapitalist sınıfı gücendirme korkusuyla geleneksel halk tabanının maddi ihtiyaçlarıyla (örneğin ulusal bir sağlık hizmeti sistemi) ilgilenemiyordu. Ortada böyle bir asimetri varken Cumhuriyetçi Parti’nin siyasi hegemonyası daha keskin hale geldi.”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları