Çekirge ve topal karınca

02 Aralık 2015 Çarşamba

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hafta sonu MİT TIR’ları meselesini gündeme getirdiğinde söyledikleri, arkadaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’e “gönderme” olarak değerlendirildi.
Ne demiş Cumhurbaşkanı, özetle bakalım:
Bunlar maalesef MİT TIR’larını durdurmak suretiyle ve içerisinde ne var ne yok kontrol etmek suretiyle, bir ajan marifetiyle bunları dünyaya duyurdular. Ne yaparlarsa yapsınlar, tuttu mu? Çekirge bir sıçradı, iki sıçradı, üç sıçradı, bitti. Hak hâkim olacak merak etmeyin. Alma mazlumun âhını, çıkar aheste aheste.
Teşbihte hata olmaz derler ama eğer Cumhurbaşkanı gerçekten Can ve Erdem’i kastederek böyle söylediyse bence “çekirge” hiç yerine oturmayan bir benzetme olmuş.
Can ve Erdem, bu işin başından itibaren asla “çekirge” olmadılar. Yaptıkları gazeteciliğin baskı, suskunluk ve küfrün hâkim olduğu bir ortamda onları karşı karşıya bırakacağı noktaya doğru, oraya buraya “sıçramadan”, adım adım, sakin sakin, medenice, namusluca, onurluca yürüdüler.
Daha önce de yazdım, Can, ta en baştan devlet adına ama devleti lekeleyecek mahiyette suç işleyenlerin “sır perdesi”ne bürüdükleri bu suçu toplumun haber alma hakkı doğrultusunda ifşa ettiğinde yolun nereye çıkabileceğinin bilincindeydi. Bunu bile bile “gazetecilik” yaptı.
O günden beri de hiçbir yere “sıçramadı”. Bir dönem bu iktidarla “paralel” yürümüş, ama sonra “terörist” ilan edilmiş savcıların yaptığı gibi kaçmadı. Cumhuriyet’i yönetmeye devam etti, yurtdışına gitti geldi, gazeteciliğinin evrensel takdirini ödüllerle memleketine taşıdı. “Öyle bırakmam onu” diye korkunç tehditler alsa da güler yüzüyle ülkesinde yaşamaya- çalışmaya devam etti.
Erdem, yaptığı haber sonrası hep Başkent’teydi. Birlikte AKP kongresine katıldık. Cumhuriyet’in itibarını, saygınlığını o kongrede birlikte duyumsadık. Okuldan arkadaşı olan, AKP’ye yakın gazetecileri bile tutuklanmasına isyan ettiren nokta, Erdem’in “çekirge gibi sıçramak” ne kelime, bir basın mensubu olarak her daim “erdemlice”; kul hakkı yememeye endekslice; toplum karşısında edeplice; ama halkın aldatılmasına karşı da ödünsüzce bir “yürüyüş” insanı olmasıdır. Hem de yolun zindana da, mezara da çıkabileceğini bile bile…
O yüzden Can ve Erdem için geçerli teşbih, çekirgeden değil, “topal karınca”dan çıkar.
Kıssayı bilirsiniz, bir yol tutturmuş giden topal karıncaya sormuşlar “Nereye” diye. “Hacca gidiyorum” demiş. Gülmüşler, “Bu topal bacakla mı” diye tekrar sormuşlar.
Karınca, “Ben de biliyorum bu topal bacakla oraya varılmaz ama hiç olmazsa yolunda ölürüm” demiş.
Kıssadan hisse de belli: Doğru bildiğin yolda durum ne kadar zor, umutsuz ve korku dolu da olsa şaşmadan, gerekirse ölümü göze alarak yürüyeceksin!..
Öte yandan:
17-25 Aralık oldu, ayakkabı kutuları, ses bantları, “Sıfırla” mesajları ortalığa saçıldı. Önce “paralel devlet” darbesi, sonra FETO terör örgütü dendi, halkta panik oluşturulup 30 Mart yerel seçim sıçraması gerçekleştirildi.
Halk, “Gayrı yeter, durun biraz, kırmayındökmeyin, uzlaşın” diyen bir seçim iradesi koydu 7 Haziran’da. Ortalık kan, ateş, dehşete boğuldu. Barış umudu bitti, savaşaölüme yol tutuldu ve korku içindeki insanlara “istibdat”ı istikrar saydırıp 1 Kasım sıçraması gerçekleştirildi.
Anlaşılıyor ki böyle devam edecektir.
Ve memleketin bugünkü tablosunda kimin “çekirge”, kimin “topal karınca” olduğuna tarih karar verecektir.
Cumhurbaşkanı’nın yürekten katıldığımız sözleri de var konuşmasında: “Hak, hâkim olacak”tır elbette… Ve dahi:
Alma mazlumun âhını, çıkar aheste aheste!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları