Orhan Pamuk ve Dersimiz Edebiyat

22 Ağustos 2013 Perşembe

Lisede, Mister Manna diye bir edebiyat hocamız vardı.
Lise I’deki ilk d
erse, bir eli havada, “Ben Zeus’um. Olimpos Dağı’ndan indim!” diyerek girmişti.
Genç, sakallı, esprili, zarif ve karizmatikti.
Ağzından çıkan ilk sözlerle hemen bizi tavlamıştı…
O yıl
“Yunan tiyatrosu, Shakespeare, soyut tiyatro” ile başlayan İngilizce edebiyata, üç yıl üst üste Mr. Manna ile devam ettik.
Lise III’te, Manna ile okuduğumuz upuzun listedeki kitaplardan aklımda kalanlar şunlardı:
Dante’den İlahi Komedya’nın “Cehennem” bölümü; Arthur Koestler “Gün Ortasında Karanlık”, Joseph Conrad “Karanlığın Yüreği”, Franz Kafka “Dönüşüm”, Albert Camus “Yabancı”, William Golding “Sineklerin Tanrısı”, J.D. Salinger “Gönülçelen”, Nadine Gordimer “Başka Dünyalar”…
Soğuk Savaş’ın dışa kapalı Türkiyesi’nde, Güney Afrika’daki
“ırk ayrımını” ben, lise III edebiyat derslerimizde öğrenmiştim. Manna, sınıfa “ırk ayrımının” ne olduğunu, sonraki yıllarda Johannesburg’da evinde ropörtaj yaptığım Nadine Gordimer’ın yapıtlarıyla anlatmıştı.
Manna’dan
“edebiyat almak”, dünya ile düşlere yelken açmak demekti. İlk gün bize vaat etmiş olduğu gibi tıpkı, sakallı hocamızla beraber, edebiyat derslerinde üç yıl boyunca Olimpos Dağı’na inip çıktık…
Bunun tabii bir bedeli de vardı…
Aldığımız başka hiçbir ders yokmuşçasına,
“hoca” her gece düzenli bize “50 sayfa okuma” verirdi. Ertesi gün karşımıza, bu ev okumalarını düzenli olarak takip eden “kavrama soruları” ve “sözcük” testleriyle çıkardı. “Amma uzun ödev!” diye yakındığımızda; “Hiç şikâyet etmeyin. Ne okuyacaksanız bu yaşta okuyacaksınız!” diye yanıt verirdi.

\n

‘Dante’nin sevgilisi kimdi?’

\n

Türkçe edebiyattaki Dante dersiyle İngilizcede Dante faslı, bir keresinde çakışmıştı...
“Cehennem”in ilk 50 sayfasını okuyup ertesi gün sınıfa geldiğimizde, Manna sormuştu:
“Türkçede nereye vardınız?”
“Biz konuyu bitirdik!”
dedik.
Hocanın yüzündeki buruk ekşime ifadesini hâlâ dün gibi hatırlıyorum…
Türkçe ders kitabında Dante’ye sade bir sayfa ayrılmıştı. O sayfaya da bir küçük metin konmuş, altına şu sorular sıralanmıştı:
“Yazar nerede yaşadı?” “Doğum-ölüm tarihleri neydi?” “Dante’nin sevgilisinin adını biliyor musunuz?”
Bunları sıkılarak Manna’ ya anlattık.
İngilizce edebiyat hocamız, Türkçe ve kendi derslerini çakıştırmak sevdasından hemen o gün vazgeçti.
“Bugün Türkçede ne yapıyorsunuz” sorusunu bir daha ağzına almadı.
Dünya edebiyatı üstünkörüydü de, Türk edebiyatı derinlikli mi okutuluyordu?
Hayır.
“Sıfırcı Melahat” diye bir Türkçe edebiyat hocamız vardı. Kız okulu olduğumuz için bize “tavşanlarım” derdi.
“Tavşanlar haydi birinci sırayı boşaltın!” dedi mi tamam. Feleğimiz şaşardı.
Melahat’ın sözlüsünde ilk sıraya oturmak için çağrılmak, alaycı bir idam mangası karşısında kurşuna dizilmek gibiydi.
Yerimizden kalkıp sınıfın en önüne doğru ilerlerken dizimizin bağı çözülürdü. Bazıları da korkuyu,
“sıfırcı Melahat”ı ti’ye alarak alt etmeye çalışırdı...

\n

Pamuk’un isabetli tek tespiti

\n

Orhan Pamuk; “Türk eğitim sistemi ezbere dayanıyor. Tartışmayı, güvenmeyi öğretmiyor” demiş ve eklemiş:
“Ezberin arkasında otoriterlik, iktidara boyun eğmek vardır. Ortaokul ve lisede okuduğum bütün edebiyat kitaplarını bulup, okuyup şöyle bir makale yazmayı düşünüyorum: ‘Ben Orhan Pamuk. Okulda altı yıl edebiyat okudum. Şimdi dünyaca ünlü bir yazarım. Bu kitaplar bana ne öğretti? Edebiyatçı olmama nasıl yardımcı oldu? Neye yaradı? Hiçbir şeye!’
Eğri oturup doğru konuşalım, Pamuk bu sözlerinde haklı değil mi?
Türkçe edebiyatta
“failatün, failatün”… evet ben de hiçbir şey öğrenmedim. İngilizce edebiyattan çıkıp Türkçe derslerine girmek başka bir gezegene adım atmak gibiydi. Bu farkın sorumlusu da, öğrenciler değil; “kültür” vermek yerine genç beyinleri okumak, araştırmak ve düşünmekten alıkoyan sistemdi.
Pamuk da bunu söylemiş.
“Türkçe edebiyat derslerinde hiçbir şey öğrenmemişse bu, Pamuk’un sorunudur. Bizim edebiyat derslerimiz harikaydı!” diye savunmaya geçenlere doğrusu hiç anlam veremedim.
Harikulade Türkçe edebiyat hocaları mutlaka vardır ve olmuştur.
Ancak Türk eğitim sisteminin geneli düşünüldüğünde, onlar yazık ki kural değil istisna. Durumun böyle olduğu TV’lerdeki yarışmalarda verilen yanıtlardan ve Türkçede kullanılan söz dağarcığından belli değil mi?
Pamuk’un Hürriyet’ten
Çınar Oskay’la yaptığı sohbette, isabet buyurduğu bir konu varsa o da buydu.
Pamuk’un kuşkusuz ki
“itici” ve çok problemli olan başka söylemleri var o söyleşide.
Columbia’da verdiği dersler için örneğin;
“Ben dersi monolog halinde veririm. Dersi verip giderim, anında unuturum. Öğrenciyi (izlemem). Dersten kitap çıkarabilir miyim diye bakıyorum!” demiş.
“Siyasi duyarsızlığın” tavan yaptığı şu sözler ise ayrı bir âlem:
“Ergenekon davasından beri sokakta yazar, gazeteci öldürülmüyor.
Mahkeme kapılarında kimseye saldırılmıyor!”
Say ve Alabora gibi sanatçılara yapılan linç kampanyasından anlaşılan Pamuk’un hiç haberi olmamış. Ona birileri bunları anlatmalı ama bunlar başka konular!

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kılıçdaroğlu vakası 14 Nisan 2024
31 Mart’ın bahsi 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları