Siyasetin Renkleri

23 Ağustos 2013 Cuma

Tektanrılı dinlerin doğum yeri Ortadoğu “yazgısını” değiştiremiyor. Kanlı tarihinin yeni bir evresinde yine kan gölüne döndü. Aslında bu yazgı hep dışarılarda bir yerlerde yazılıyor. Ortadoğu halkları çok çaba göstermelerine karşın “makûs talihlerini” yenemediler. Yenmeleri de zor görünüyor.
Başlarına gelen bu büyük talihsizliğin nedeninin petrol zenginliği olduğu hep söylenegeldi, ama bu gerçeği tek başına açıklamaya yetmez. Buna bölgenin stratejik önemini, ideolojik olarak çok parçalılığını, bölünmüşlüğünü de eklemek herhalde daha açıklayıcı olacaktır. Özellikle ideolojik olarak çok parçalılığı, dinlerin bölgedeki kırım ve kıyımlardaki paylarını, egemen din olan İslamda özellikle Sünniliğin farklı hiziplerinin iddialarını kanla yaymaktaki hırslarını, sürekli saldırı altında olduğu gerekçesiyle saldırganlaşan Musevi İsrail’in tutumunu ve kuşkusuz Batı’nın emperyal politikalarını hesaba katmak durumundayız.

\n

***

\n

Sonuç olarak Ortadoğu’nun hâkim rengi bu nedenlerle kan rengidir, kırmızıdır.
Oysa kırmızı insanlığın kurtuluşu için kendini ortaya koyanların, Komünarların da rengidir. Komünistlerin kızıl bayrağı ile sosyal demokratların su katarak pembeleştirdikleri bayrak ne zamandır Ortadoğu’da dalgalanmıyor. Dengeler bozuldu; şimdi hâkim olan kanın kırmızısıdır.
Batı ise sanki bu işlerle hiç ilgisi yokmuş havasında, hakem pozlarında çıkarlarının silahlı bekçiliğini yapmayı büyük bir utanmazlıkla sürdürüyor. Başbakan
Erdoğan’ın hakkı var; Batı soğuktur ve ikiyüzlüdür. Bu gerçeği görmek, politikaları ona göre çizmek ise istediğiniz kadar bağırıp çağırın onlardan kopmadıkça, olanaksızdır. Çünkü emperyalistlerle politikada farklılaşmak, onun sistemiyle, bölge ile ilgili planlarıyla hesaplaşmadan gerçekleştirilemez. Bunun, yalnız AKP için değil, Ortadoğu’da kim iktidara geçerse geçsin hemen hepsi için geçerli olduğunu da biliyoruz.
İslamın farklı hiziplerinin Batı ile kanlı hesaplaşması, aydınlanmaya, uygarlığa karşı çıktığı için, sisteme değil, onun tarih içinde kendini yenileme yeteneği kazanmış ideolojisine kendi geri ideolojisiyle karşı koymaya çabaladığı için haksız düştü ve bu nedenle halkın çıkarlarını temsil edemedi. İslamı savunmak El Kaide, Taliban gibi kanlı çetelere kalınca, bölgenin egemen dininin tarihteki uygarlığın mirasçısı olarak çağdaş uygarlığa Uzakdoğu uygarlıkları gibi zenginlik katabilmesi olanaksızlaştı.

\n

***

\n

İslamın yeşil renginin kırmızılaşması, kızılın sosyal demokrasinin sulandırmasıyla pembeleşmesi, yeşilin çevrecilikle ünlenmesi ve Batı’nın mavinin soğukluğuna sığınması belki de bu tarihsel gelişimin bir sonucudur.
Renklerle ilgili bu benzetmeler benim icadım değil. Can Yayınları’nın
Kırkmerak dizisinde yer alan Michel Pastoureau’nun ilginç Mavi adlı eserinden esinlendim. Daha önce İmge Yayınları’ndan da çıkan, renklerin tarih içinde siyasetlerle ilgisini pek güzel resmeden bu kitapta mavinin serüveni anlatılırken onun mu ideoloji ve siyaseti resmettiği, siyasetin mi maviyi belirlediğini söylemek kolay olmuyor. Ama sonuçta çağdaş Batı’nın maviyi benimsediğini ve kendine amblem olarak seçtiğini biliyoruz. Pastoureau da zaten “Mavi, hem amblemi hem simgesi hem de en sevilen rengi olduğu için çağdaş Batılı toplumlarımız gibi soğuk” diyerek tamamlıyor eserini. Kırmızı ise yine kan rengiyle çoğalarak talihsiz Ortadoğu’nun rengi olmaya devam ediyor.
Bir renk daha var. Onu da bir küçük dipnot olarak şöyle anlatıyor Pastoureau:
“Avrupa geleneğinde uzun süredir küçümsenen bir renk olan sarı. Siyasal amblemlerde ve simgelerde nadiren kullanılır. Çoğu zaman hainleri ve grev kırıcıları belirtir.” Evet biz bu rengi kendi ülkemizin sendikal hayatından ve siyasetinden de pek yakından biliriz, biliyoruz hâlâ da.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları