En Gencimiz Oktay Akbal

28 Ağustos 2013 Çarşamba

Yazarlarımız arasına gençlerin daha fazla katılmasını yıllardır savunurum; hele “Gezi’nin genç ruhu”nu yaşadıktan sonra…
Ne var ki
“Cumhuriyet gençleşmeli” diyenlerin gözlerini Oktay Akbal’lara, yani “yaşlı” denen ustalarımıza çevirdiklerini fark etmek ağrıma gidiyor.
Çünkü ne denirse densin, en eğilmez-bükülmez duruşlar, en
“delikanlı” sözler, en “genç yazılar” onların... hatta “neden gençler de böylesi cesur yaz(a)mıyorlar” türünden “hayıflanma”ların odağındalar..
Epeydir düşündüğüm bu yazıya, Akbal’ın 20 Ağustos’taki
“İktidar Var mı Yok mu?” makalesini okuyunca karar verdim. 90’lı yaşlarını en birikimli yazılarıyla karşılayan Oktay Abi’miz, neredeyse yarım yüzyıllık daktilosunun başına geçerek “....Bir iktidar var ki sanki yok! Millet kan ağlar durumda, gençlik kendi gücünü ortaya dökmek savaşında” demiş ve eklemiş: “Bir korku dalgası geldi geliyor diye sindirilmiş yığınları uyandırmanın, ayaklandırmanın yolu nerede?”
Sanılmasın ki Akbal bu sözleriyle halkı isyana teşvik ediyor. Belli ki görmüş geçirmiş yıllarını anımsayarak şunları söylüyor:
“İşte Mustafa Kemal, sesini duymuyor musunuz? Yer yer atılan acı çığlıkları o dinliyor. Ama halkının bütün kötülüklere karşın yenilmez olduğunu biliyor.”
Ya Gezi’yle ilintili şu güncel saptamalarına ne demeli?
“En başta gençlik dönen dolapların, yalanların, gizli hesapların nereye vardığını, daha da ötelere varacağını biliyor. Ne polis korkusu, ne zehirli gaz, ne TOMA’ların haşmeti alt edebiliyor barışçı Türk halkının coşkusunu.”
Söyler misiniz; Cumhuriyetle yaşıt bir edebiyat bilgesinin bu seslenişlerine kim
“genç değil” diyebilir; kim bu Cumhuriyet sevdalısı gazeteye daha farklı bir “genç düşünce” yakıştırabilir?
Gezi gençliği, elbette ki
“aldırmaz, sorumsuz, duyarsız” gençlik yaratmak isteyenleri çileden çıkardı, çıkarıyor… Oktay Akbal ise “aldıran, sorumlu, duyarlı” gençliğe esin kaynağı olarak tarihe geçiyor.

\n

Balbay ‘artık’ Ankara’da

\n

Kardeşimiz, yazarımız, milletvekilimiz Mustafa Balbay, kendi isteğiyle artık Ankara’da... Eşine ve çocuklarına, hatta “mahpus”luğuna gerekçe tutulan gazetecilik anılarına daha yakın olabilmek için Silivri yerine Sincan’ı yeğlemesi kadar insanca ne olabilir?
Hücre arkadaşı
Tuncay Özkan’la geçen perşembe sabaha karşı 2’de vedalaşırken “özgürlüklerde buluşmak üzere” diyerek sarıldıklarını okuduğumda (Cumhuriyet-23 Ağustos) düşündüm: o mutlu günü ailecek acaba ne zaman yaşayacaklar; bizler onu hangi güzel günde kucaklayacağız?
Dilerim yarın, hatta yarından da yakın...
Akbal’ımız genç yürekli makalesini şöyle noktalıyor:
“Yargıçlara sormalı, mahkûm ettiğiniz kişiler toplumun en saygın insanları değil mi? Nasıl yakıştırırsınız o ağır mı ağır mahkûmiyetleri?
Er geç bir gün saklı niyetler meydana çıkacak. İdamlık cezaları kolaylıkla dağıtanlar da gerçek adaletten gereken cezayı alacaklar.”\t

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları