Özgür Mumcu

Hakikatler serbest

23 Aralık 2015 Çarşamba

Cumhuriyet’te Ahmet Şık imzasıyla çıkan bir haberi geçen hafta bu köşede hatırlatmıştım. Haber, IŞİD’in Niğde’de yaptığı bir saldırıya ilişkin görülen bir dava dosyasındaki telefon görüşmelerinden bahsediyordu. Bu yasal dinleme kayıtlarına göre Suriye’de savaşan Türkmenler kendilerine mühimmat gelmediğini, askeri yardımın Ensar el Şeria örgütüne gittiğini söylüyordu. Ensar el Şeria ise BM terör listesinde olan ve 2014’te IŞİD’e katılan bir örgüt. O haberden bu yana yetkililerden bir açıklama gelmedi. Davutoğlu’nun “Vallahi de billahi de Türkmenlere gidiyordu” ve Tuğrul Türkeş’in “Vallahi de billahi de Türkmenlere gitmiyordu” yeminlerine pek açıklama gözüyle bakamıyoruz. Türkmenler, Schrödinger’in kedisi olmadığına göre ikisinden biri yalan yere yemin etti. Artık Bakanlar Kurulu’nda birbirlerinin gözlerine nasıl baktıklarını ileride şahitler bugünlerin tarihi yazılırken anlatır.
Dün yine bir dava dosyasından hareketle, Kemal Göktaş’ın haberi Cumhuriyet’te yer aldı. Göktaş’ın haberine göre şu anda askeri savcılıkta olan bir dava dosyasındaki dinleme kayıtları, IŞİD militanları ile bazı askerler arasında pek şaibeli bazı görüşmeler olduğunu gösteriyor.
Uzun bir haber-analiz ise London Review of Books’ta yayımlandı. Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh’ün makalesinde Amerikan ordusunun uzun süredir Obama’nın Suriye politikasından rahatsızlık duyduğu aktarılıyor. ABD Genelkurmayı’nın ve askeri istihbaratının “ılımlı muhaliflere” inancının kalmadığını ve onları desteklemenin neticede cihatçılara destek anlamına geldiğini düşündüğü anlaşılıyor.
Bu sebeple, Amerikan ordusunun bazı devletlerin ordularıyla istihbarat paylaştığını ve IŞİD ile El Nusra karşıtı bu istihbaratın bir şekilde Esad rejimine sızdırıldığı iddia ediliyor. 2013 yazında ABD Genelkurmayı ve askeri istihbaratının Esad’ın gitmesinin cihatçıların zaferi ve bir kaosla neticeleneceğine dair bir rapor hazırladığı ancak Obama yönetiminin bu raporu göz ardı ettiği de iddialar arasında.

IŞİD iddiaları
Suriye’ye Libya üzerinden bir CIA operasyonuyla cephane gönderildiği bir sır değil. ABD Büyükelçisi’nin 2012’de Bingazi’de öldürülmeden önce CIA’nın bu operasyondan sorumlu yöneticisi ve Libyalı bir deniz taşıma şirket yetkiliyse görüştüğü biliniyor. Başka bir kaynak da son görüşmelerinden birinin bir Türk diplomatla olduğunu yazmıştı. Öldürülen büyükelçinin amacının cephanenin yanlış ellere geçmesini engellemek olduğu da ileri sürülmüştü. Hersh’e konuşan bir ABD Genelkurmay danışmanına göre Amerikan ordusu, cihatçılara karşı, Obama’dan habersiz bir şekilde diğer bazı devletlerin ordularıyla istihbarat paylaşımına 2013 sonbaharında başlıyor. Aynı danışman, Libya’dan Suriye’ye gelişmiş cephane gönderilmesi yerine Türkiye’den bulunan işe yaramaz, Kore savaşından beri kullanılmamış mühimmatın gönderilmesine karar verildiğini ve bunun Erdoğan’a sadık olmayan yetkililerle gerçekleştirildiğini anlatıyor.
Hersh’ün makalesinde yer almıyor ancak MİT TIR’larının durdurulmasının 2013 sonbaharından kısa bir süre sonra 2014 Ocak’ında gerçekleştiğini bir kenara not edelim.
Yine Hersh’ün makalesinde, ABD Savunma Bakanlığı İstihbarat Ajansı’nın 2012- 2014 arasında başkanlığını yapmış general Michael Flynn’in açıklamaları dikkat çekici. Flynn, IŞİD, Suriye’de güç kazanırken Türkiye’nin bunu görmezden geldiğini söylüyor ve Türkiye’nin cihatçılara militan ve cephane akışını engellemek için bir şey yapmadığından bahsediyor.
ABD, devlet başkan yardımcısı Joe Biden’ın sonradan özür dilese de Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’yi IŞİD’e para ve cephane vermekle suçladığı konuşmasının tarihi 2014 Ekimi’ydi. Yani Hersh’ün makalesinde ABD ordusunun diğer ordularla doğrudan istihbarat bağı kurmaya karar verdiğini söylediği 2014 sonbaharında, MİT TIR’ları durdurulmadan az önce.
Erdem Gül ve Can Dündar tutuklu ama hakikatler tutuklu değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları