Hikmet Çetinkaya

Terörist...

31 Aralık 2015 Perşembe

2015’in son günü bugün...
Bir yıl ne kadar çabuk geçti?
Hayatın sayfalarına bakıyorum, olup bitenlere, Güneydoğu’ya, şehit haberlerine, kör kurşunla katledilen çocuklara, insanlara...
Karanlık bir dalganın sarkacını arayan insanlar arasında dolaşıyorum, mavi akşamları arıyorum.
Bembeyaz masalarda evrenin gökkuşağı rengine kin, nefret, korku işleyenler oturmuş.
Yaşam sanki durmuş. Saatler ölüm haberlerine göre ayarlanmış.
Gizli bir yeraltı acısı şafaktan az önce denizin üzerine düşüyor...
Öfke soluyanlar, düşmanlık tohumuyla beslenen, o hüzünlü bakışı görmezden geliyor.
Kuşku dalga dalga yayılıyor yaşadığımız kadim topraklarda.
Denizin dibinde, kavurucu bir soğuğun, yağan karın altında geçmiş yıllara doğru yolculuğa çıkıyorum.
Bir gemi geçiyor Boğaz’dan, başımın üzerinde çığlık atarak dönüyor...
Alçalan sis bulutları içinde o taze güzellikler, hayatın derin suları, ölümler...
30 yılda 40 bin ölü...
Ölü ve etkisiz teröristler...
Ne derseniz deyin!

Bugüne dek geçen süreç neyi değiştirdi?
Akan kan...
Oluk oluk akıyor Güneydoğu’da...
Hayat durmuş, kentler kuşatılmış...
Biz “teröriste terörist” diyelim ama, bu ülkeyi yönetenleri bırakın özgürce eleştirelim, var olan gerçeklerin üzerini örtmeyelim.
13 yıldır Türkiye’yi yönetenler, daha düne dek Cemaat’in “devletin olanaklarını kullanarak” polisten yargıya; TSK’den Milli Eğitim’e dek devletin en duyarlı kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmalarına yasal olanak sağladı mı, sağlamadı mı? Gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarlar devlet kadrolarında “Fethullahçı yapılanmaya” kol kanat gerip, devleti tepeden tırnağa onlara teslim etmediler mi?
Haydi yanıt verin bu soruma!

***

Yıllarca Cemaat’e destek vereceksin, onlara dokunanı yakacaksın, polisin tepe noktalarına getireceksin, aynı yolda birlikte yürüyeceksin, sarılıp sarmalayacaksın...
17/25 Aralık bombası patlayana dek “al gülüm, ver gülüm” olacaksın...
Ben değilim “Ne istediler de vermedik” diyen; onlara destek veren, efsane savcı, kahraman polis, diyerek Ergenekon, Balyoz ve benzeri davaları açan, suçsuz insanları Silivri zindanına tıkan, onuruyla oynayan...
En babaları dostluk bozulunca birer birer yurtdışına kaçarken neredeydiniz, beyler!
Neredeydiniz, Poyrazköy, Casusluk ve Fuhuş gözaltıları yapılırken, askerlerin canı yanarken? Neredeydiniz Denizci Yarbay Ali Tatar intihar ederken, Kuddusi Okkır ölürken?
Suçsuz insanların hayatları gitti, gazeteci arkadaşlarımız zindanlara atıldı, özel yetkili savcılara bavullarla belgeler taşındı...
Onlara alkış tutan, efsane, kahraman, araştırmacı gazeteci diyen, kucaklayan sizdiniz, siz!
Akın İpek’in Bergama Ovacık’taki altın madenini savunanlar, gazetesinde yazı yazanlar AKP’den milletvekili seçilmedi mi?
Her önüne geleni terörist, casus diyerek suçlayanlar, Pensilvanya’ya gidip iş isteyenler şimdilerde havuz medyasında utanmadan sıkılmadan neler yazıyorlar neler...
Ben bu yapılanmayı yani devletin olanaklarını kullanarak yine devletin kurum ve kuruluşlarındaki kadrolaşmayı çok yazıp çizdim yıllarca...

***

Zamanın içinde yitip giden günler, haftalar, aylar, yıllar...
Hocaefendi’ye selamlarını iletenleri, “bir emrin var mı” diye esas duruşa geçenleri unutmadık...
Hele hele “Türk okulları muhteşem, her şeyin arkasında Cemaat arayanlar paranoyak” diyenler, bugün “FETÖ terör örgütü” diye avaz avaz bağırmıyor mu?
Eh bu kadarına da pes doğrusu!
Hayatı anlatacaktım bugün...
Yalansız yaşamayı...
Kardeşliği, barışı, yurttaş olma bilincini...
Neyse!
Kar öğleden sonra iyice bastırdı...
Yarın yeni yılın ilk günü...
Sevgili Can Dündar ve Erdem Gül!..
İkinizi de kucaklıyorum...
“Merhaba umut, özgürlük, merhaba 2016” diyorum...
Can’ın deyişiyle yine oturup “mavra yapacağız” aydınlık günlerde...
Umarım yakındır...
Tüm okurların da yeni yılını kutluyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları