Ahmet İnsel

Teşkilatı Mahsusa ruh hali

05 Ocak 2016 Salı

2016, Türkiye’de bu yüzyılın ilk yarısında yaşanacak büyük siyasal-toplumsal sarsıntıların, çalkantıların derinleştiği bir yıl olmaya aday. Dış politika alanındaki gelişmeler bu sarsıntıların şiddetini artırabilecek. Dış politika etmenlerini ilk elde bir kenara bırakarak, Türkiye toplumunu çok boyutlu büyük bir çalkantıya sürükleyecek etmenleri üç alanda toplayabiliriz: etnik, dini/kültürel ve siyasal.
Etnik alanda giderek derinleşen Kürt sorununun, ülkemizin bazı bölgelerinde açık, geri kalanında örtülü ve parçalı bir iç savaşı sürekli kılma ihtimali hızla güçleniyor. Etnik çoğunluğun milliyetçi refleksle iktidar etrafında bu konuda kenetlenmesi ya da işlenen ağır insan hakkı ihlallerine ve insanlığa karşı suç teşkil eden uygulamalara ses çıkarmaması, toplumsal beraberliğin temelini çatırdatıyor. PKK’nin silahlı isyan hareketini bastırma gerekçesinin zaman içinde geçerliğini iyice yitireceği bir şiddet sarmalına sürükleniyoruz. Bu sarmal içinde debelenen devlet politikalarının kendisi “vatanın birliğini ve bütünlüğünü bozucu” nitelikteler. AKP çevresindeki silahşor kalemlerin düşüncelerini, sözlerini artık Teşkilatı Mahsusa ruh haliyle özdeşleştirmeleri bir rastlantı değil. Bu geleneğin destekçilerinin AKP çevresiyle sınırlı kalmayacağını biliyoruz.
İkinci alan, din. Diyanet İşleri Başkanı, ülkemizdeki laik sıfatlı garabetin tüm çelişkilerini gözler önüne serdi. Önce, gayet doğru bir hatırlatmada bulunup, “Biz dini statü veremeyiz, statüyü ancak bu yolun bizatihi sahipleri belirleyebilir” dedi. Ne var ki hemen ardından Alevilik konusunda iki kırmızı çizgi ilan etti. Sünni din teşkilatının başkanı olarak Görmez’in Aleviliğin İslamın dışında bir yol olarak tarif edilmesine ve Alevilerin ibadet yerlerini ayırma talebine karşı çıkması anlaşılır bir şeydir. Ama cemevlerine ibadethane statüsü verilmesi Diyanet’in onayına bağlı olamaz. Ne de Alevilerin kendilerini nasıl tanımlayacaklarına Diyanet karar veremez. Ama Türkiye’de devletin gayri resmi olarak dini Sünni İslam ise, olur elbette. Kendini dünya Müslümanlarının siyasal önderi olarak gören Sünni İslamcı bir zihniyet iktidarda ise, daha da fazla olur. Muhafazakâr iktidarın İslamcı nitelikleri giderek ağır basarken, Alevilerin resmi tanınma taleplerinin güçlenmesi de kaçınılmaz. Buna yaşam tarzı konusundaki kültürel ihtilaf eklemleniyor. Bunun karşısında Sünni çoğunlukta bölünme/fitne psikozu artıyor.
Kürt meselesinde olduğu gibi, Alevi meselesi de resmi bir “statü” talebi etrafında derinleşiyor. Türkiye’de son yıllarda güvenlik güçlerinin müdahaleleri sırasında ölen yurttaşlarımızın ezici çoğunluğunun Kürt ve/veya Alevi olması bir rastlantı değil. İktidar partisi ve devlet politikaları bu iki sorunu daha akut hale getirip taleplerin daha da radikalleşmesini teşvik ediyor.
Üçüncü olarak, çoğunluk tahakkümü arzusunu kurumlaştıracak bir güçler birliği rejimi projesi var. Oluşacak toplumsal direnişe göre, bunun çeşitli dereceleri denenecek. Tayyip Erdoğan etmeni burada yegâne açıklayıcı değişken değil, ama kişiliği ve hükmetme tarzı toplumdaki çatışma dinamiklerini derinleştiriyor. Özünde bir şeflik rejimi arzusu dile getiriliyor. Gücün mutlak bölünmezliği inancıyla perçinlenmiş, İslamcı muhafazakâr bir halaskâr beklentisiyle pekiştirilmiş bir otoriter tahakküm arzusu giderek daha açık biçimde sergileniyor. Bu ise toplumsal muhalefeti her reform adımı arkasında bir başka kasıt aramaya itiyor. Çoğu zaman da gerçekten çıkıyor.
Ve en tehlikelisi, bu üç etmenin toplumsal bileşiminin milliyetçi-muhafazakâr tahayyül dünyasında güçlü bir kuşatılmışlık duygusu yaratıyor olması. Kendi mutlak güç olma ve kültürel tahakküm kurma arzularının bu toplumsal çalkantı ve çatışma alanlarını güçlendirdiğini dikkate almadan, kuşatılmışlık duygusu iç ve dış komplo teşhirleriyle dışa vuruluyor. Bu açıdan iktidardaki zihniyete gerçekten bir tür Teşkilatı Mahsusa ruh hali hâkim. Bu ruh halinin iktidarda bir ülkeyi nerelere sürüklediğini hem kendi tarihi tecrübemiz hem başka ülkelerdeki benzerleri ışığında iyi biliyoruz. Biliyoruz ama gene oraya doğru sürükleniyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları