Yılbaşında, kesileceğini bile bile hindi satmak sahi günah mıdır?

06 Ocak 2016 Çarşamba

Bugünün konusu artık gördüğümüz gerçekleri, kendi düşündüklerimizi rahatça yazıp yazamayacağımız.
Mesela ben şu anda “suçu ve suçluyu övdüğü” gerekçesiyle dağıtımı ve satışı yasaklanan kitaplara bakıp bakıp, “Bir kitap düşünün yüzyıllar öncenin şartlarında yazılmış ama hâlâ buyurduğu kuralların bugünkü geçerliliği tartışılmaz sayılıyor”
demek istiyorum...
Diyemiyorum.

“Bir kitap düşünün, erkekleri reşit olmamış kız çocuklarıyla evlenmeye özendiriyor. Bir cinsin diğer cins üzerindeki tartışılmaz hâkimiyetini savunuyor” demek istiyorum...
Diyemiyorum.
“Bir kitap düşünün açık açık cihat propagandası yapıyor ve tüm dünyada rahatça basılıp satılıyor” demek istiyorum...
Bunu da diyemiyorum.
Çünkü bu ülkede artık gerçeklerin ağırlıklarını bünyemizden tamamen atıp içimizi boşaltmamız isteniyor.
Ancak bir balon kadar hafif olursak hayatta kalabileceğimiz, taşlaştıkça toprağa, denize, yerin dibine gömüleceğimiz bir sistemin kıskacındayız.
Mevcut hukuk sisteminin, kitapların insanları suça teşvik etmeleriyle ilgili o hassas endişesi kocaman bir yalan.
Çünkü hukuk gücünü gerçek bir tutarlılıktan değil onaylanmış ve kabul edilmiş bir ikiyüzlülükten alıyor.
Savcılar fikir kitaplarını, romanları, bilimsel eserleri, sanat eserlerini, gazetecilik marifetiyle kaleme alınmış araştırmaları, röportajları didik didik okuyup öküzün altında buzağı aramakla meşguller.
O yüzden şu sıralar sadece Kürt sorununa dair yazılmış kitaplar mercek altında.
Oysa basılmış her şeyi enine boyuna didikledikleri o endişe cetveliyle o en eski kitapları masaya yatıracak olsalar neler neler bulacaklar.
Ama hukuk, hangi iktidarda hangi kitabın gücüne inanılacağı, hangisininkine inanılmayacağı konusuyla iştigal eden riyakâr ve esnek bir mekanizmadır.
İfade ve özgürlük çıtasıyla gerektiği gibi oynar.
O yüzden televizyonlarda saatlerce bir adam “Yılbaşında kesileceğini bile bile hindi satmak günah mıdır” konusunda ahkâm keser.
Aynı adam konuşurken her fırsatta ne yapıp edip sözü kadının kapanması gerektiğine getirir.
“Müslüman olmayana karışılmaz ama eğer Müslümansan kapanacaksın, ona karışılır...” gibi laflarla başlayan ağdalı cümleler kurarak halkı birbirine düşmanlığa, kapalının açığın inancını sorgulamasına kışkırtır.
Ama savcılar bu beyanlarda bir sakınca görmezler.
Dev bütçeli müsrif bir devlet bakanlığının memuru Alevilerle evlenilip evlenilemeyeceği sorusuna: “Müslüman olan herkesle evlenilebilir” diyerek kendince yuvarlak bir cevap verir.
Bu cevabın içine saklanmış, “Aleviler Müslüman sayılır mı ki” çirkin alt metnini geçelim; “Müslüman olmayanlarla evlenilmez” diye iktidar adına açıklama yapan bu çok tehlikeli zihniyet hukuk tarafından görmezden gelinir.
Böylesi bir hukuku ve iktidarı sineye çeken, yazarlarını, aydınlarını, gazetecilerini tek tek ona kurban veren bir çoğunluğun, gözü kapalı ve dili mühürlü yaşadığı bir ülkede de normaldir.
Kirli pazarlıkların savaşlarında sivillere ait cesetler günlerce sokakta kalır.
Dünyanın umursamadığı mülteci çocuklar defalarca denizde boğulur.
Varlığı bile tehdit olarak algılanan ve ahlakı alçakça sorgulanan kadınlar binlerce öldürülür.
İşlerine gelen kitapları kutsallaştırıp gelmeyenleri iktidarın keyfine göre yasaklayanların korkunç hükümdarlığı günden güne palazlanır.
Tamam Kürt sorunu nasıl çözülür artık bununla ilgili iktidarı huylandıracak kitap yazmayalım; ama bu arada da kendimize, cevapları ince ince kaderimizi belirlemekte olan birtakım sorular soralım:
Mesela, bundan sonra yasaklanacağını bile bile Kürt meselesine dair kitap yazmak profesyonel bir hata mıdır?
Ya da yargılanacağını bile bile gazetecilik yapmak mesleki bir ahmaklık mıdır?
Sahi, yoksa yılbaşında kesileceğini bile bile hindi satmak gerçekten günah mıdır?
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yanık saraylar 4 Ağustos 2021
Patron çıldırdı 30 Temmuz 2021

Günün Köşe Yazıları