AKP’nin Yalnızlaşma Stratejisi

10 Ocak 2016 Pazar

İktidarın laikliği tümüyle geçersiz kılacak adımlarını alttan yukarıya her düzeyde uygulamalar, “inisiyatifler” tamamlıyor. Diyanet’in sitesinde uzun bir süredir “iş gören” bölümdeki, “dinin Kur’an lafzına, Hadislere uygun yaşanmasını amaçlayan” fetvaların evrensel insan hakları açısından kabul edilemez, savunulamaz noktalara ilk kez geldiğini sananlar yanılıyorlar. DİB epeydir Sünniliğin gittikçe daralan yorumları ile işbaşındadır. “Beyaz Türkler”den geldiği iddia edilen “mahalle baskısını” tersine çeviren “Cuma baskısı” da Suudilerdeki “Namaz Polisi”ne doğru yumuşak bir geçişin işareti olabilir.
Doğal karşılanması doğal değildir; ancak bu konudaki teolojik tartışmayı, köktencilerle inançlarını evrensel insan hakları kazanımlarının ışığında yorumlayarak yaşamak isteyenlere bırakmak işin doğrusudur.

***

Bizim yapmamız gereken ise işi kan davasına çevirmeden AKP’ye bu konuyu da kapsayan destek konusunda tutum belirlemek, ortak mücadele kapısı açmaktır. Bir durum saptaması gerekiyor. Kuşkusuz AKP’ye desteği bırakıp mücadeleye girişen arkadaşların tümünü aynı şekilde değerlendiremeyiz. Kimileri var ki, şimdi mangalda kül bırakmasalar da kriminal bir projenin parçasıydılar. Devam ediyorlar. Ama gerçekten yanılmış olanları ayırmakta yarar var. Onlar da zaten AKP’ye desteklerini farklı bir şekilde açıklıyorlar.

***

Örneğin o çevrelerde yer almış bir yazarımız, gerçekten sert bir şekilde eleştirdiği Erdoğan’ı geçmişte neden savunduğunu şöyle açıklıyor: “Bilemezdik, insana değer veren kimse bilemezdi.” Hayır, doğru değil, insana değer veren bazı kimseler bilebiliyorlardı. O “kimseler” bizler; solcular, sosyalistler, Marksistler oluyoruz. İtirazlarımız konusunda epeyce bir külliyat da birikti. Ama cümlenin devamı vahim. İnanmasaydınız diye kimse üste çıkmaya çalışmasın, onların da ne olduğunu biliyoruz.” İşte bu olmadı; şimdi bizim değerli yazara “söyleyin bakalım ne olduğumuzu” deme hakkımız yok mu?

***

Konunun “insana değer vermekle” ilgisi yoktur. “İnsana değer vermeyenlere karşı çıkmakla” ilgisi vardır. AKP’nin iktidar öncesinin de sonraki yıllarının da “günah kazanı” ağzına kadar doludur. Kimileri şimdi artık gereksizleştiği için bırakılmış takıyyeyi o zaman gördüler; siz ise “muhafazakâr demokrat” olunup olunamayacağını bile tartışmadınız. Hâlâ tartışmıyorsunuz. “İslamda muhafazakârlığın” ne anlama geldiğini düşünmek bile istemiyorsunuz. Oysa Orta ve Uzakdoğu’nun, Afrika’nın Müslüman ülkeleri size çok bilgi belge sunabilirdi. Batı literatürü de zengindir. Olmadı, bakamadınız, zaman bulamadınız belki.

***

AKP’ye “en büyük düşman kendinizsiniz” diyorsunuz ya, işte ona katılıyorum; gerçekten AKP kendi kurduğu “yalnızlık stratejisi” ile kötü durumdaymış gibi görünüyor. Ama ben yine de kuşkudayım. Aklıma kalıcı bir baskı rejimi isteyenlerin “yalnızlaşmayı” bilerek seçtikleri örnekler geliyor. Herkesi siyaset dışına sürerek yalnız kalırlar, tekleşirler ve baskıyla, zorbalıkla “yalnızlıklarını” kelimenin gerçek anlamıyla “ortadan kaldırır”; kitleselleşirler.
Mücadele edenlerin ise, sosyalist, Kemalist, liberal, demokrat ya da genel söyleyelim muhalif, birlikte çaba göstermesi gerekir. AKP’nin zayıflıkları sonraki meseledir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları