Tehlikeli Bir Gidiş…

03 Mart 2014 Pazartesi

Birinci Dünya Savaşı’nın hiç beklenmedik biçimde, hiç istemeden, birçok hatalı adımın sonucunda başladığını vurgulamak için “uyurgezer gibi savaşın içine yüründü” ifadesi kullanılır (Sleepwalkers, Chritopher Clarke, 2012). Bu savaşın 100. yılında yine benzer bir yürüyüşten söz etmek olanaklı.
ABD ve Avrupa’nın bir hesap hatası, Rus ordusunun Kırım’a girmeye başlamasına neden oldu. Birçok yorumcu Asya’da Japonya ile Çin’in küçücük bir ada için bir savaşa doğru ilerlediğini düşünüyor. Çok yönlü, karmaşık ittifaklar, rekabet kaygıları içinde büyük güçlerin manevra alanları giderek daralıyor.

Korkutucu bir tartışma

Yukardaki manzaraya bir de geçen hafta ABD’nin etkili dış politika dergisi The National Interest’te rastladığım bir tartışmayı eklemek istiyorum.
Tartışmanın konusu şöyle: Güney Kore ve Japonya bir aşamada nükleer silahlara sahip olmaya karar verirlerse ABD’nin tavrı ne olmalı? Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın (NSYÖA) kurallarını mı öne çıkarmalı yoksa jeopolitik çıkarlarını mı? Bu soru önemli, çünkü Güney Kore, Japonya kısa zamanda nükleer bomba yapabilecek teknolojiye, kaynaklara sahipler.
CSIS’nin (Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi) Pasifik Forumu’ndan David Santoro, 30 Ocak’ta yayımlanan yazısında, ABD’nin Asya müttefikleri, Kuzey Kore’nin gittikçe artan saldırgan tavırları, Çin’in giderek daha dayatmacı biçimler alan dış politikasına tepki olarak, NSYÖA’yı bir kenara iterek nükleer silah yapma yoluna gidebilirler; eğer bu gerçekleşirse ABD bu ülkelerle olan savunma anlaşmalarını iptal etmeli, onları kendi hallerine bırakmalı, diyor.
Centre for New American Security (Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi) uzmanlarından Elbridge Colby ise Santoro’yu bu önemli sorunu gündeme getirdiği için kutluyor, ancak verdiği cevabın yanlış olduğunu savunuyor (National Interest 28/02). NSYÖA iyi bir anlaşmadır ama neticede amaç değil araçtır; ABD dış politikasının temelini oluşturmaz. “NSYÖA yüksek öneme sahip bir maldır” ama değiştirilemez bir mal değildir. ABD Güney Kore ve Japonya’nın kendi nükleer silahlarını ABD’den bağımsız olarak geliştirmelerine tabii ki karşı çıkmalıdır ama geliştirdikleri bir durumda, bu ülkelerin çıkarları, ABD’nin ulusal çıkarlarından büyük ölçüde farklılaşmadıkça, ABD bu ülkelerde ittifakına son vermemelidir.
Kısacası Colby, ABD’nin, Çin’in yükselişine karşılık Güney Kore ve Japonya’nın nükleer silah yapmasına yeşil ışık yakabileceğini savunuyor. Bu koşullarda NSYÖA’nın çökeceğini varsaymak, Ortadoğu’dan Asya’ya, hatta (Almanya’nın Münih Güvenlik Konferansı’nda dile getirildiği gibi, II. Dünya Savaşı’nın mirasının gölgesinden çıkarak, savunma doktrinini değiştirmeye hazırladığını da düşününce) belki de Avrupa’ya kadar bir nükleer silahlanma yarışı olasılığı da kaçınılmaz olarak gündeme geliyor.

Bumerang

Bu tartışma, ABD’nin Asya’ya yönelmesinin bir ‘bumerang’ etkisi yaparak ABD çıkarlarını vurmaya başladığına ilişkin tartışmayla yakından ilgili. The Asia Times’da Peter Lee’nin gözlemlerine göre bir taraftan ABD’nin müttefikleri kısa dönemde bu yönelimden cesaret alarak Çin’e karşı daha uzlaşmaz, daha atılgan, hatta düşmanca davranmaya başlıyorlar. Diğer taraftan ABD’nin geçmişteki tutumlarını (örneğin Japonya Hiroşima’yı, ABD’nin aniden Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımasını, Plaza Anlaşması’yla Japonya’nın ekonomisini torpillemesini), ABD’nin olayları belirleme gücünün azalmaya başladığını düşünüyor, ABD’den bağımsızlaşarak kendi başlarının çaresine bakmayı amaçlayan politikalara yöneliyorlar (The Asia Times, 28/02).
Almanya gibi, Japonya’nın da artık II. Dünya savaşı sonrası düzenin getirdiği sınırlamalardan kurtulmaya karar verdiği, ABD’nin uyarılarına, isteklerine kulaklarını kapamaya başladığı görülüyor. Japonya’nın muhafazakâr, milliyetçi başbakanı Abe’nin, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin, Çin ve Güney Kore’nin tepkilerini düşünerek yaptığı uyarılara aldırmayarak, savaş suçlularının yattığı Yasukuni anıt mezarına ziyaret etmesi önemli bir örnek oluşturuyor.
Wall Street Journal’da geçen hafta yayımlanan bir araştırma yazısı, Japonya’da milliyetçi, hem Çin, Kore hem de ABD karşıtı duyguların hızla artmakta olduğunu '67österiyordu. WSJ’e göre yeni bir genç milliyetçi politikacılar kuşağı, bir Japon “Çay Partisi” yükseliyor.
Yuka Hayashi’nin araştırması, popüler kültürde, 20-30 yaş kuşağında Çin ve Kore düşmanı söylemlerin yaygınlaşmaya başladığına işaret ediyor. Kışkırtıcı milliyetçi başlıklarıyla bilinen İrade isimli bir derginin satışları iki yılda yüzde 30 artarak 100.000’i geçmiş, okuyucu profili geleneksek 50+ yaş ortalamasından 20-30 yaş ortalamasına değişmiş. Sonra, Başbakan Abe’nin yakın dostu, yazar Naoki Hyakuta’nın “Ebedi Sıfır” adıyla sinemaya uyarlanan, kamikaze pilotlarının kahramanlığı üzerine kurulu romanı var. Bu film sekiz hafta listelerde 1. sırada kalmış, sinema endüstrisinde on yıllardır görülmeyen bir gişe performansı sergilemiş. Abe’nin kısa süre önce ulusal radyo televizyon kurumunun yönetim kuruluna atadığı Hyakuta’nın, nükleer bombalara göndermeyle dile getirdiği “1945’te ABD Japonları katletti” sözleri de geniş tartışma yaratmış.
Japonya’da hem Çin’i, Kore’yi hem de ABD’yi hedef alan bir milliyetçilik gelişirken, Çin de ABD’nin bölgeye yönelimine cevap olarak, Japonya ile gelişen sorunlara uygun bir “Büyük Strateji”, 19. yüzyılda Bismarck’ın Avrupa’da kurduğu karmaşık ittifaklar ağına benzer bir Asya “haritası” oluşturmaya çalışıyor (Fransesco Sisci, The Asia Times, 26/02).
Asya’da Çin ve Japonya kimi gözlemcilere göre adım adım olası bir savaşa doğru ilerlerken, her iki ülkede bu ilerleyişe uygun bir milliyetçi, hatta ırkçı kültür gelişiyor.
Batı’nın Ukrayna’ya müdahalesiyle oluşan kriz, Avrupa’nın Neo-Nazilerini dayanışma için Kiev’e çekerken, Rusya’nın Kırım’a girmeye başlamasıyla “beklenmedik” silahlı çatışma olasılıklarını ya da Batı’nın Rusya’nın refleksini sineye çekmek zorunda kalması gibi, gelecek yılları radikal biçimde etkileyecek gelişmeleri, yukardaki resmin içine eklediğimizde, ortaya dejenere olmaya başlayan bir dünya düzeni çıkıyor.
Bu düzen içinde Gürcistan, Tayland gibi Ukrayna benzeri parçalanma, askeri müdahale senaryolarını içeren kriz noktaları çoğalmaya devam ediyor... Ne yazık ki böyle bir dünyada Türkiye dış politikada fiyasko üzerine fiyasko üretmiş, yolsuzluk, hırsızlık iddiaları altında meşruiyetini hızla kaybetmekte olan bir siyasetçiler grubu tarafından yönetiliyor!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları