Müziğe teslim olmak

20 Ocak 2016 Çarşamba

Avusturyalı besteci Gustav Mahler’in 2. Senfonisi ‘Diriliş’ seslendirildi. ‘Diriliş’, içinde barındırdığı mistik düşünceyle, dinleyiciyi bir gerilim içinde başka dünyalara taşıyor.

Geçen hafta Lütfü Kırdar Konser Salonu’nda ünlü Avusturyalı besteci Gustav Mahler’in 2. Senfonisi seslendirildi. BİFO’nun 120 kişilik orkestrasını şef Sacha Goetzel yönetti. Şef için de, orkestra için de, dinleyici için de büyük bir deneyimdi. Salona girip koltuğuna yerleşen dinleyicilerdede ve sandalyesine oturup notalarını açan yorumcularda da benzer ruh hali vardı: Biraz sonra sanki bir tören, bir ayin başlayacaktı ve arasız 100 dakika sürecekti.
Sahnedekiler ve koltuktakiler kımıldamadan iki saate yakın orada oturacaklardı. Bu ancak, çaldıkları ve dinledikleri yapıta yoğunlaşmakla, müziğe teslim olmakla sağlanabilirdi. Çalgılar akordunu bitirince, şefin beklendiği o bir dakika içinde herkes adeta nefesini tutmuştu. Şef değneğini indirip müziği başlattı. Yaylı çalgılarda korku efekti yaratan tremolalar yükselince, artık herkes bu törenin bir parçası olmuştu.

Senfonik şiir
Mahler, 19. yüzyıl sonunu yirminci yüzyıla bağlayan Post-romantizm akımının başlıca temsilcilerinden. Post-romantiklerin – ki R.Strauss ve Bruckner de dahil- en büyük özellikleri, uzun süreli, kalabalık çalgı topluluğunu içeren, hatta sahne dışı çalgıların da yer aldığı, derin bir anlatım yaratmaları; “senfonik şiir” karakterindeki müzik dışı bir konuyla müziğin birleştiği dev eserler yazmalarıdır.
Mahler’in ikinci senfonisi Resurrection (Diriliş), içinde barındırdığı mistik düşünceyle, dinleyiciyi baştan sona bir gerilim içinde başka dünyalara taşıyor.
Şef Goetzel ilk bölüm sona ererken, 24. dakika civarında, ağır atmosferi kesen o güçlü atağı verebilmek için tüm bedeniyle zıplayınca bir kısım izleyicinin alkış kopartması şaşırtıcıydı. Daha eser devam ediyordu, bir anlık, çarpıcı bir efekt ardından bölüm başladığı gibi derinlerde bitecekti, bir dakika daha kalmıştı. Eğer program notlarına baksalardı, bu konserde baştan sona tek bir eser dinleyeceklerini görürlerdi. Ne yazık ki böylece ilk bölümün o güzelim atmosferi alkışlayanlara ve onlara sus diyenlere kurban oldu.

Eser alkışı
Müzik tarihinde eskiden dinleyiciler istediği yerde alkışlarmış, istediği yerde çıkıp giderlermiş diye bir tez dolaşıyor ortalıkta. Bu aslında Haydn-Mozart çağının sonuna kadar, 18. yüzyıl için geçerli olmalı. 19. yüzyılın büyük senfoni geleneği yerleştiğinde; halk, asilzade salonlarında değil de bugünkü gibi bilet alıp konser salonuna gitmeye başladığından beri, alkışlamak için eserin sonunu bekler.
Mahler, birinci bölümden sonra 5 dakikalık bir ara öngörmüş, o sırada sahneye son bölümde söyleyecek olan koro ve iki soprano gelip oturuyorlar. Mahler’in öngördüğü sahne dışındaki çalıcılar da çok dramatik ve etkileyiciydi.
Mezzosoprano Elena Zhidkova müziğin mistik ortamında sesini yer yer bir orkestra çalgısı gibi kullanıyor, yer yer öne çıkarak güzel renkler çiziyordu.
Heinz Ferlesch yönetimindeki Wiener Singakademie korosu o karanlık ortamı derinden çiziyor, ışık huzmelerini ustalıkla duyuruyordu. İlk kez dinlediğim sopranomuz Çiğdem Soyarslan, kısacık ama çok anlamlı rolündeki duruşuyla, sesinin tonu ve kontrolüyle harikaydı.
Başta şef Goetzel ve BİFO olmak üzere emeği geçenlere teşekkürler.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları